Yeni Anayasa Süreci ve STK’ların Rolü Kongresi ÇOMÜ’de Gerçekleştirildi

26 Ekim 2013

8. Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Kongresi, Yeni Anayasa Süreci ve STK’ların Rolü konulu başlığıyla geniş bir dinleyici grubunun katılımıyla ÇOMÜ Troia Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Açılış konuşmasını yapan Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hamit Palabıyık, ilki 2004 yılında düzenlenen STK’lar kongresinin bugün sekizincisini düzenliyor olmanın çok anlamlı olduğunu kaydederek, bu yılki temanın “Yeni Anayasa Yapım Süreci ve STK’lar” olduğunu belirtti. Palabıyık, STK’ların rolünün kongrede her boyutuyla kamuoyu ile paylaşılacağını ifade ederek, tüm katılımcılara değerli katkıları için teşekkür etti.

Palabıyık, kongrede Yeni Anayasa talebini bir kez daha dile getirerek, paketler halinde yapılacak düzenlemelere Çanakkale’den katkı vermek istediklerini belirtti. Palabıyık, “Yeni Anayasanın kaybedeni olmayacaktır. Kazananı ise tüm toplumdur” dedi.

İçişleri Bakanlığı Dernekler Daire Başkanı Mustafa Yardımcı, ülkemizde sivil toplumun geliştirilmesi ve desteklenmesi amacıyla, sivil toplum kuruluşları ile ilgili kurumsal yapılarda; AB Standartlarına uyum çerçevesinde önemli reformlar yapıldığı belirterek başta Avrupa Birliği olmak üzere çağdaş dünya ile bütünleşmiş güçlü bir sivil toplum oluşumuna katkıda bulunmak amacıyla, İçişleri Bakanlığı bünyesinde sivil bir yapıda Dernekler Dairesi Başkanlığı kurulduğunu ifade etti.

Örgütlenme özgürlüğünün önündeki, tüm engelleri kaldırmaya yönelik yapılan, yasal ve idari düzenlemelerle; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11’nci maddesine uyum sağlandığını kaydeden Yardımcı, ülkemizdeki faal dernek sayısının 100 bine yaklaşmasının, bu zenginleşmenin bir göstergesi olduğunu söyledi.

Mustafa Yardımcı, “Sivil toplum kuruluşlarımız, katılımcı demokrasimizin önemli bir göstergesi olan, kamu karar alma mekanizmalarına katılımları cihetiyle, Yeni Anayasa çalışmalarımızda, gerek dolaylı gerekse doğrudan, görüşlerini ifade etmek suretiyle, katkıda bulunmuşlardır. Bu hususta rakam vermek gerekirse, 432 Sivil Toplum Kuruluşu aktif olarak katkı sunmuşlardır” diyerek yeni anayasa sürecinde STK’ların önemine dikkat çekti.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner ise Biga İİBF’nin sivil toplum konusuna başından beri büyük önem verdiğini ifade ederek konferansın 8’ncisini düzenlemekten mutlu olduklarını söyledi.

Rektör Laçiner sözlerini şöyle sürdürdü:

“8 defa üst üste bu kadar yoğunlukla ve katılımla sivil toplum konusunu ele alan çok fazla kurumumuz yoktur. Bu anlamda kendilerini tebrik ediyorum. Çabalarından dolayı teşekkür ediyorum. Biga İİBF ve ÇOMÜ belki de değişen Türkiye’nin en somut örneklerinden bir tanesi. Geçtiğimiz yıl yılın kaymakamı fakültemizden çıktı. Bu anlamda arkadaşlarımızı tebrik ediyorum.
Denir ki İngiltere’nin yazılı anayasası yok. Bazı ülkelerin anayasaları yazılı değildir. Bazı ülkelerin anayasaları yazılıdır. Ben hiçbir ülkenin anayasasının yazılı olduğuna inanan birisi değilim. Aslına bakarsanız tüm ülkelerin anayasaları yazılı olmayan anayasalardır. Yazılı bazı kitapçıklar vardır. Genellikle orada yazılı olan şeylere çok uyulmaz. ABD’nin Anayasasını bugün itibariyle Türkiye’ye organ nakli gibi nakletsek Türkiye’de çok az şey değişir.

Anayasalar ülkelerin ruhudur
Anayasalar ülkelerin ruhudur ve ruhlar bir gecede bir günde bir haftada yazılmaz. Binlerce yılda yüzlerce yılda yazılır. Damıtıla damıtıla rafine ola ola gelir ve bugünkü yaşam biçiminizin görünmez kuralları haline dönüşür. O anlamda Türkiye’de anayasa yapımına abartılı düzeyde bel bağlanmasını doğru bulmadığımı ifade etmek isterim. Türkiye’nin bir anayasaya ihtiyacı vardır.

Bu bir şeref ve namus meselesi
Anayasayı değiştirmeyi ben bir şeref meselesi bir namus meselesi olarak görüyorum. Çünkü mevcut anayasanın hala duruyor olmasını, Türk insanının bu kadar yetişmiş bu kadar eğitimli bu kadar meselelere duyarlı şuurlu milyonlarca insanına bir hakaret olarak görüyorum. Yoksa onun ötesinde anayasa yazımının yazılı olarak değişmesinden demokratikleşme adına beklentilerim sınırlıdır. Türkiye’nin anayasasının aslına bakarsanız bir yönüyle fiilen değiştiğini düşünüyorum. Yazılı olarak değişimi yavaş sürse de hızlı bir değişim söz konusu.

Bende dernekçiliği bilen biriyim. Dernek kurmuş birisiyim. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu bir dernekti ve daha önceki mevzuatı da değişen mevzuatı da az çok biliyorum. Eski Türkiye’de dernek kurmak istediğiniz zaman polise giderdiniz. Bir suçlu gibi hesap verirdiniz. Kongrelerinizde toplantılarınızda polis komiser vs gelir başınızda dururdu, ne yapıyor bunlar diye… Şu an ki Türkiye’de ise bunlar mevcut değil. Sütten çıkmış ak kaşık değil, sorunlar var mı var. Her yerde var ve insan yaşadığı sürece de her zaman sorun olacaktır. Ama dernekler meselesine baktığınız zaman buradaki değişim bile başlı başına Türkiye’de ki anayasanın gerçek anayasanın değiştiğinin bir göstergesi. Eğer Türkiye’de bir etnik kökeni anmak bugün insanların hapse girmesine sebep olmuyorsa bu da bir anayasa değişikliğidir. Yani yazılı olmayan ama aslında gerçek anayasanın değiştiğinin bir göstergesi. Dolayısıyla anayasa davranışlarımız, tutumlarımız bunların kalıplaşmış hale gelmesi bunun devlet ile insan ve insandan insana ilişkiler, sivil toplum kuruluşları ile sivil toplum kuruluşları, devlet ile STK’lar bu şekilde bütün aktörlerin arasındaki yerleşik herkesin saygı duyduğu ,kabul ettiği ve mutabık kaldığı kurallardır. Meseleye böyle bakılmasının daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum.

Çanakkale özel bir yer
Çanakkale’nin Türkiye’nin manevi başkenti olduğuna inananlardanım. Osmanlı İmparatorluğu yıkılırken son bir can havliyle burada sergilenen başarı yani Çanakkale ruhu bana sorarsanız anayasanın içerisinde olması gereken ruhtur. Bedenin ruhudur anayasa dediğimiz şey. Ruhsuz bir beden ise çok sorunlu bir varlıktır. Türkiye Cumhuriyeti 1923’te kurulmuştur. Ve pek çok şey insanlara rağmen halka rağmen dikte edilmeye zorla insanların üzerine giydirilmeye çalışılmıştır. Yani bunun karikatürize hale gelmiş bir örneği şapka devrimidir, kıyafet devrimidir. Gardrop devrimleridir. Ama onun ötesinde bazı devrimler vardır ki tıpkı şapka devrimi gibi insanlara zorla giydirilmeye çalışılmıştır. Yapay bir girişimdir. İyi niyetli belki ama yapay bir girişimdir. Ben Türklerin veya bu topraklar üzerindeki insanların en geniş mutabakat zeminini Çanakkale Savaşı’nda yakaladıklarına inanıyorum. Çanakkale Savaşı’nda insanımız karşısındaki süper devletleri çok devasa ülkeleri ve teknolojik güçleri sadece imanla değil akıl gücüyle de yendiler ama bunun dışında 3. bir unsur daha var o da birlik ve beraberliktir. Yani yanındaki insanın mezhebine aldırmadan yanındaki insanın meşrebine bakmadan gelenek ve göreneğine bakmadan hatta Çanakkale Savaşları’nda Ermeni Mehmetçik’te vardır. Çanakkale Savaşları’nda Osmanlı İmparatorluğu yıkılırken belki can havliyle belki başka nedenlerle olabilecek en geniş birlikteliği yakalamıştır. O günden bugüne bu topraklarda bu kadar geniş bir birliktelik bir daha kurulamamıştır. Bizleri hiçbir siyasi akım bir araya o kadar geniş bir şekilde getirememiştir.

2023’e kadar herkesle barışmalıyız
2023 Cumhuriyetin kuruluşunun 100.yılıdır. o anlamda 2023 yılına kadar bizlerin hem diğer etnik gruplarla, mezheplerle, yanımızdaki komşumuzla rengi, giyimi, kuşamıyla hepsiyle barışmamız gerekiyor. 2023 yılına kadar Cumhuriyete bir ruh üflememiz gerekiyor. O ruhun ben Çanakkale ruhu olabileceğini düşünüyorum. Yani bunun içerisine günümüzün gerekleri olan insan haklarına saygılı, demokratik ve artık moda olan ne varsa günümüzün ihtiyacı olan ne varsa bize göre yorumlayarak 2023’e kadar ruhu eksik kalmış olan bu devlete o ruhu üflememiz gerekiyor. O ruh anayasadır .TBMM’de birkaç ay içerisinde kotarılmaya çalışılan anayasa olduğu kanaatinde değilim. O da bunun önemli bir parçasıdır ama en önemli kısmı değildir. Türkiye’de çok büyük işler başarıldı. Son 10 yılda başarılanlar için başaran insanlara tabi ki müteşekkiriz ama bu ister 27 Mayıs’tan bugüne alın isterseniz meşrutiyet’ten bugüne alın ne kadar geriye giderseniz gidin; bir sürecin devamıdır. Bunu hep birlikte başarıyoruz. Tüm Türkiye başarıyor ve bu salondaki gençlerin 2023 Türkiye’sinin anayasasını yazacaklarını düşünüyorum.”

Daniş: “Yöneten ile Yönetilen Arasındaki En Önemli Kurumlar STK’lar”
AK Parti Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş ise açılış konuşmasında, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nin düzenlediği 8. Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Konferansı’nın ülkemiz, siyasal gelişimimiz ve sivil toplumumuz adına çok önemli olduğunun altını çizerek, “Bizim siyasal ve sosyal tarihimizdeki tek eksik halkanın STK’lar olduğunu düşünüyorum” dedi. Yönetenler ile yönetilenler arasındaki ara kurumların Osmanlıda gelişmemiş olmasının siyasal sistemde önemli sonuçlarının olduğunu belirten Daniş, ÇOMÜ’nün STK’yı önemseyerek bu yıl 8’ncisini düzenlediği kongrenin ülkemizdeki STK’ların gelişmesinde, güçlenmesinde çok büyük katkıları olacağının vurgusunu yaptı.

Çanakkale Valisi Ahmet Çınar ise, Siyaset Bilimcilerin, Toplum Bilimcilerin gelişmişlik kriterlerini toplumun örgütlenme seviyesini dikkate alarak değerlendirdiklerini belirterek, bu bağlamda Çanakkale’yi değerlendirdi: “Çanakkale de 850’yi aşkın STK var. Türkiye ortalaması değerlendirildiğinde Çanakkale’nin ortalamanın üzerinde olduğunu görmekteyiz. STK’ları çalışma biçimi ve yaptıkları etkinlikler bakımında değerlendirecek olursak yine Türkiye ortalamalarının üzerinde olduğunu görüyoruz.” STK’ların güçlü oluşunun, yaptıkları etkinliklerin o ülkenin sosyalleşme seviyesi, demokratikleşme seviyesi, çağdaşlaşma seviyesi, kalkınma seviyesi ile doğrudan bağlantılı olduğunun altını çizen Vali Çınar, “STK’lar imkân verilirse gönüllülük esasına dayandıkları için devlet kurumlarından çok daha iyi çalışabilirler. Hayatı daha anlamlı yaşayabilmek ve topluma katkı sunmak için STK’lar içerisinde aktif görev almak önemli” dedi.

Turgut Özal Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sacit Adalı ise konuşmasında STK’ların fonksiyonlarından ve eksikliklerinden bahsetti:

“STK’ların en büyük fonksiyonları; büyük patlamalara, sosyal kırılmalara sebebiyet vermeyecek ölçüde ufak ufak biriken enerjinin dışa vurulmasını temin etmektir. Toplumun kırılmadan bütünlük içinde yaşamasını sağlamaları sebebiyle sivil toplum kuruluşlarına mümkün olduğu kadar yer vermek ve önlerini açmak gerekiyor.
STK’ların açıkları ve eksikleri de yok değil. Siyasete yakın olmamaları temenni edilir. Siyaset dışında toplumun bütün katmanlarıyla, zümreleriyle işbirliği yapacak ve onların dileklerini yerine getirecektir. Fakat siyasetin içinde, tarafında ya da karşısında bulunmaları kırılganlığı arttırıyor. Diğer bir eksiklikte çok güncel kalmaları, yani çok günlük olayların içerisinde kalıp boğuluyorlar.
Anayasa yapılması ile STK’ların çok önemli bir ilişkisi var. Yeni anayasa oluşturma sürecinde herkes aktif olarak rol almalı. Söyleyecek sözü olan herkesin dinlenmesi gerekir.
Sükûnet medeniyetini asırlarca yaşayan bir millet sanayileşmenin şehirleşmenin artması ile bir gürültü medeniyetine dönüşüyor. Zaman içerisinde gürültü medeniyetinden gerginlik medeniyetine geçtik. Bugünkü hayat sanki şu 5 kavram üzerine oturuyor; hiddet, dehşet, vahşet, şiddet, şehvet…
Hukukun en baş prensibi iyi niyet prensibidir. Türk insanı canlı olan ne varsa herkese hürmet gösteren bir ortamda yaşardı, yaşatırdı. Eski vakıflar gelinlik çağına gelmiş evlenecek kızlara bile çeyizlik vakıf parası verecek kadar ince bir vakıf anlayışının toplumuydu.
Benim bir hayalim var. Bir vakıf kurmayı planlıyorum, vakıf dersleri verdiğim için biliyorum, hiç hediyeleşme vakfı kurulmamış. Benim kuracağım vakıf hediye dağıtacak. Örneğin bir dernek için ya da hasta ziyaretine çiçek götüreceksiniz paranız yok, gelip bu vakıftan çiçek alabilecekseniz.
Vermek kadar güzel, toplumu birbirine bağlayan başka bir nesne yok. Günümüzde artık birilerinden bir şeyler alma ve kaçırma arzusu içindeyiz. Oysaki en güzel sözlerden biri veren el, alan elden daha hayırlıdır. İşte bu sivil toplum kuruluşlarının miktar ve seviyesinin çoğalması ile vakıflar, dernekler, cemiyetler, sendikalar ve benzerleri toplumda ki o fay kırılmalarını temsil ediyorlar, söyleyecek sözü olan kişilerin, grupların teşekkürlerini, arzularını, taleplerini dile getiriyorlar ve büyük bir patlamaya gitmeyi önlüyorlar.”

Açılış konuşmalarının ardından “Yeni Anayasa Yapım Süreci: Fırsatlar – Tehditler” başlıklı ilk oturuma geçildi. Oturum başkanlığını ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner’in yaptığı söyleşide Gazeteci Yazar Gülay Göktürk, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yusuf Şevki Hakyemez, Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden Prof. Dr. M. Akif Çukurçayır ile Adalet ve Kalkınma Partisi Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş yeni anayasa yapım sürecine dair görüşlerini dinleyicilerle paylaştılar.

Oturum başkanlığını Prof. Dr. Sacit Adalı’nın yaptığı ikinci oturumda Adalet ve Kalkınma Partisi Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir, Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Koçak, Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Ali Akyıldız, “Neden Bir Anayasa” konusunda görüşlerini konferansa katılanlarla paylaştılar.

Konferans diğer oturumlarla devam etti. Diğer oturumlarda Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, Kamu Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Sivil Dayanışma Platformu Başkanı Ayhan Oğan “Nasıl Bir Anayasa” başlığıyla yeni anayasa konusunda fikirlerini sundular.

[comu.edu.tr]

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir