Sınırı Geçmek / Aç Gözlülük

Şuayip Odabaşı
11/05/2010

Tolstoy?un bir romanında okumuştum.

Gözünü, toprak kazanma hırsı bürümüş birisinin, daha çok toprak elde etmek için verdiği ?boş mücadele? anlatılıyordu.

Kısacası; çevirdiği onca hilenin; kırdığı, üzdüğü ve mutsuz ettiği insanların ardından elinde kalan koca bir hiç. Sıfır.

O kadar çok uğraş veren adamın elinde; iki metre boyunda, 75 santim eninde ve de 1metreden biraz derince bir çukur kalıyordu.

Bir mezar.

Toprak kabul ederse?

Bu dünyada doğru yaşamak lazım.

Sınırı geçmemek lazım.

Ölüm var ölüm!

*

Ölen bir insanın ardından bakanlar, bir anlık ?Dünya boş? derler.

Birkaç saat sonra, eski hallerine dönüp yine her düzenbazlığı yaparlar.

Unutur insanoğlu, her şeyi.

Hele ölümüm, hiç hatırlamaz. En çabuk unuttuğumuz ölümdür.

Bir karış toprağın altına gireceğini unutuveririz, küçük çıkarlar için. Gönül kırarız. Aldatmaya çalışırız birilerini.

Aç gözlü bir canavar olur insan.

Sınırları zorlamamak lazım.

Ne vardı?

Bak unuttum.

Ha! ölüm.

Bu dünyada ölüm var ölüm!

*

Köyüm, ilçe merkezine on üç km. Bu mesafe içinde iki köyü geçerek köyüme ulaşırım.

İlk köyün içine girdiğimde, başlar yol üstüne dirsek vermiş duvarlar ya da ev temelleri.

Adam, arsasından çıkıp yolun üstüne, kendi hakkı olmayan bir yere ömür boyu oturacağı evin temelini atmayı uygun görüverir.

Sınır geçilmiş. Ev yapılmış. Yoldan geçen birisi, yolun üstüne bırtlayıp çıkmış evin dirseğini görünce basar küfrü. Evi yapan ölüp gider. Yaptığı evin dirseği kalır, yolun üstünde. Lanet okur herkes. Kimsede bu adamı iyi hatırlamaz. Ömür boyu, Fatiha?sız kalır adam.

Köyüme gidene kadar geçtiğim köy içlerinde hep yolun üstüne fırlamış evler ve duvarlar var.

Yolu daraltmadan iki metre içeri ev yapmakla ne kaybeder insan?

Ev yapıyor adam, balkon ve çatı komşunun bahçesinde.

Daralmış yollar. İki aracın yan yana geçemediği köy yolları. Herkesin gözü dışarıda.

Yoları daraltıp kar ettim diyenlerin, aslında hiçbir kazancı yok. Kötü hatırlanmaktan başka.

İnsaflı olmak lazım.

Tamahkâr olmamak lazım.

Sınırı geçmemek lazım.

Ölüm var,bu dünyada.

Ölüm var ölüm.

*Bir karikatürü anlatayım size.

İki komşu ev var. Birisinin bahçesi geniş. Adamın yüz ağaç elması var. Elmalar olmuş. Sarı sarı. Kimisi kırmızı. Çeşit çeşit.

Diğer komşunun bahçesi dar. Bir elma ağacı var. Evinin tam önünde. Elması bol olan komşu araya kafes tel çekmiş. Tellerin üstüne de dikenli tel. Gariban komşunun elması da olmuş. Yabani bir elma. Deli elma. Elması çok olan adam, geceleri komşusunun tek ağacından elma çalıyor.

Bu anlattığım karikatür, bir yarışmada birinci olmuştu.

Tamahkârlık çok kötü.

Sınırı geçmemek lazım.

Ölüm var ölüm.

*

Köylerde tarla sınırı yüzünden cinayetler bile işlenir. Sınır taşı üç metre mesafede gelir gider, gelir gider. İki tarla komşusu, taşın başında bir araya gelirler. Köpek gibidirler. Dalaşırlar. Taş, mekânını bulamaz. Taş birinin kafasına iner. Toprağa kan akmıştır, insan kanı. Tarla sahiplerinden birisi mezara gider, diğeri mahpusa.

Taş düştüğü yerde kalır.

Tarlalar sahipsizdir artık.

Durum, ?mal sahibi mülk sahibi? olur.

Tarlalar, bakımsızlıktan ortada kalır.

Tarlanın sahibi bulunmaz. Sınırda çaltı dikenleri büyürde büyür.

Sınırı geçmemek lazım.

Ölüm var kardeş! Ölüm.

*

Babamın çok tarlası yok.

Amcamla, babamın sınır olan tarlaları var. Bizim tarlanın bir metre içinde olan bir ayva ağacı, amcamın tarlasının içine iltica etmiş. Amcam, sınıra çaktığı kazıkların yerini yavaş yavaş değiştirmiş. Ayva onun tarlasına geçivermiş. Amcamın gözü doymadı. Aç gözlüydü. Gözü de açtı, gönlü de. 53 yaşında öldü.  Öldüğünde sırtında, tarlada unuttuğum benim ceketim vardı.

Sınırı geçmemek, zorlamamak lazım.

Gülünç duruma düşmemek lazım.

Ölüm var ölüm.

Bu dünyaya kazık çakmaya gelmedik.

Ölümü unutma kardeş!

*

Komşumuz vardı. Adı Ahmet. ?Yaren Ahmet,? derlerdi. Geçimsiz bir adamdı. Yaren değildi. Adı zamanla, ?Yeren Ahmet? olmuştu. Çocuğu yoktu. Çocukları sevmezdi. Biz çocukluğumuzda, kaçardık adamdan. Adam bizim için öcüydü.

Beslediği eşeğini, sütünü içtiği ineğini döverdi. Tavuklarını taşlardı. Zavallı hayvanlar, Yeren Ahmet?i görünce huysuzlaşırlardı, kaçacak delik ararlardı.

Babam, Yeren Ahmet?le aramızdaki sınıra, taş duvar yapmak istedi. Sınır olarak gözüken erik ağacını, sonradan evlendiği kadının amigoluğunda kesiverdi, Yeren Ahmet. Babama balta sallayıp, ?gelirsen senide keserim? diye tehditte etti.

Yüz yaşından daha fazla yaşı olan erik ağacı, yerde buldu kendisini. Bu erik ağacı, köyümüzde dikilen ilk erik ağacıymış. Herkes, ekin biçme zamanı bu erikten toplayıp hoşaf yaparmış. Böyle bilinen bir erik ağacı, beş dakikada kesiliverdi. Kütüğüne kimse dokunmadı, çürüdü gitti.

?Erik ağacını Yeren Ahmet kesmiş? sözü köyde yayılınca, ?U goca domuzdan başga ni beklenir?? diyenler bile oldu.

Küçük bir çocuk; ?Madem bu adam eriği kesti. Bu erik onun değildi. Onun olsaydı kesmezdi? deyiverdi.

Evliya mısın be çocuk?

Mahkemeye verdik, Yeren Ahmet?i.

Bilirkişiler, şahitler? Mahkeme bitti. Yeren Ahmet?in amca çocukları bile doğruyu söylediler.

Mahkeme, Yaren Ahmet?in yol olarak kullandığı bir aracın geçebileceği kadar geniş olan yerin bile kendisine dedem tarafından verildiğini tespit etti.

Erik gitti. Yeren Ahmet, ?bana iki tokat atsalardı, kesmeseydim eriği? dedi. Pişman oldu. Ne yazık ki, iş işten geçti. Erik gitti.

Yeren Ahmet, bir yıl sonra öldü, gitti. Yeren Ahmet, erikten önce çürüdü, unutuldu gitti. Sonradan evlendiği kadın evi sattı. O?da çekip gitti.

O kadından; ?Kes dede kes!? diye bir çirkef cümle kaldı.

Ne oldu?

Yeren Ahmet?e ne kaldı?

Hiç.

Bize ne kalacak?

Bize de hiç kalacak.

Biz, yeni bir erik ağacı diktik.

Bu erik ağacı bize kalacak mı?

Kalmaz.

Sınırı geçmemek lazım.

Ölüm var birader ölüm.

Bugün bana, yarın sana.

*

Bizim emekli imam, 50 senedir kardeşi ile konuşmuyor. Kardeşi, dargın öldü. İki dönüm tarla yüzünden, yaşanmış bu kötü durumlar. Helalleşemediler bile. Öbür tarafa giden gitti. Bir ?kul hakkı? kaldı birinin üstünde.

Bizim köyde, yeni hacca gitmiş gelmiş, yaşını başını almış birisinin gözünü yeni yeni mal hırsı bürümüş. Kardeşleriyle, bacanaklarıyla kavga etmiş. Herkesle dargın. Gönül kırdığı dedikodu yaptığı şeyler, değersiz şeyler. Kıraç birkaç dönüm tarla, bir kerpiç ev için bütün bu çirkeflikler?

Daha neler neler?

Sınırı geçmemek lazım.

Ölüm var hacı! Ölüm.

Hırs yapma.

*

Küçük yerlerde, küçük insanların ?içi boş çıkar ilişkileri ve kavgaları? hiç bitmiyor.

Kim ne götürdü, öbür tarafa?

Gönülleri fethedenler çok şey götürdüler, bu Dünya?dan.

Sınırları, doğru geçmek lazım.

Bir gün öyle bir sınıra gelirsiniz ki, geriye dönemezsiniz.

O sınırdan geçince, başka bir sınır bulamazsınız.

Pişmanlık fayda etmez.

Gökyüzünün sınırı yok.

Bulutlar sınır tanımaz.

Kuşlardır sınırları pasaportsuz geçen.

Yaşayan her canlının, yaşadığımız hayatın bir sınırı var. Geniş zamanlı, dar zamanlı sınırlar.

Önemli olan bu sınır içinde doğru yaşamak.

Hayatı, sınırsız görmemek lazım.

Son sayının kaç olduğunu bilseydi insanoğlu.

Belki bir sınır içinde tutardı kendisini.

Hata yapmazdı. Sınırları zorlamazdı. Hırs yapmazdı. Kavga etmezdi. Küsmezdi gereksiz şeyler için. Dünya malı için, kavga etmezdi.

Sevgiyi rehber edinirdi insan, gerçekleri özümsemiş olsaydı.

Nerdeee!

İnsanoğlu bu.

Sınırları, ?yanlış çizmek ve yanlış yapmak? için gönderilmiş sanki bu âleme.

Ağlayan bir insan, aç yatan bir komşu varsa.

Bu suç hepimizin.

?Ölüm var? desek de.

Dersimizi çalışmıyoruz. Yanlış yapıyoruz. Torpil arıyoruz.

Boşuna her şey.

?İnsanlık Dersinde? sınıfta kaldık kardeş.

Bu işin torpili yok.

Ecel gelince başa, torpil yok kardeş.

Filtreler:

Şuayip Odabaşı Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir