“Kullanılabilir Su Kaynaklarımız Azalıyor”

04 Mart 2014

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ)’nden Fatmanur Güder, Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sibel Menteşe ile küresel ısınma, hava kirliliği ve su kaynakları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi. Karbondioksit oranına bağlı olarak artan ısınmanın sonucunda en çok tarım sektörünün etkileneceğini belirten Menteşe, küresel ısınma ile ilgili bazı öngörülerin insanların dikkatini daha çok çekmek için yapıldığını söyledi.

Su kaynakları ve hava kirliliği konusunda da önemli bilgiler veren Menteşe, bu konusunda Çanakkale’nin Çan ilçesinin konumu itibariyle dezavantajlı olduğuna dikkat çekti:

Küresel ısınma nedir?
Küresel ısınma aslında iklim değişikliğinin sonucu. Dünya iklimi binlerce yıl süresince çoğu zaman soğuma, bazı zaman da ısınma gibi evreler geçirmiş. Küresel ısınma ya da küresel soğuma dediğimiz iki türlü iklim değişikliği de binlerce yıl boyunca birkaç kere çok yüksek seviyelerde, bazen de daha düşük seviyelerde yaşanmış.

Küresel ısınma dediğimiz olgunun çıkma sebebi ise, özellikle son yüzyıl içerisinde iklimdeki değişimin ısınma yönünde olması. Değişim ısınma yönünde olduğu zaman ve tüm dünyada da gözlemlenmesi nedeniyle bu olgu küresel ısınma olarak adlandırılmış.

Peki, değişim neden ısınma yönüne doğru gidiyor?
Birçok sebebi var. İlk olarak dünyanın yörüngesindeki değişimler, güneşteki değişimler olarak sayılabilir. Çünkü biz enerjimizi güneşten alıyoruzGüneşte de bazı zamanlar patlamalar oluyor, çeşitli değişiklikler söz konusu olabiliyor.

Bunun haricinde yakın çevremizde çok fazla gözlenmese de volkanik patlamalar da iklim değişikliği üzerinde etkisi olan aktivitelerdendir. Okyanus akıntılarındaki değişiklikler de iklim değişimine, küresel ısınmaya sebep olur. Ama bunların hepsi doğal etkenlerdir. İnsanoğlu bunlar üzerinde önemli bir müdahalede bulunamaz. Bunlar zaten bizim etkimiz dışında gerçekleşiyor.

İnsanların nasıl bir etkisi oluyor?
Bizim etkimiz sera gazlarında ortaya çıkıyor. Dünyanın ısınmasına sebep olduğu için bu gazlar sera gazı olarak adlandırılıyorlar. Bunların içinde bizim en çok bildiğimiz, televizyonlarda görüp dinlediğimiz karbondioksittir. Karbondioksitle dünyadaki ortalama sıcaklığın değişimi arasında belirgin bir benzerlik var. O yüzden bilim insanları küresel ısınmanın başlıca kaynağı olarak karbondioksiti gösterir.

Karbondioksit arttığı zaman, dünya iklimi ısınmış, karbondioksit düştüğü zaman da dünya ikliminde bir soğuma gerçekleşmiş oluyor.

Peki ne zamandır böyle bir sorun yaşanıyor?
Bu durum endüstriyel devrimin sonucunda belirgin olarak ortaya çıkmış. Endüstriyel devrim için enerji en temel girdidir. Enerji kaynağı olarak da fosil yakıtlar kullanılmaktadır. Fosil yakıtın içinde karbon var. Karbon, bizim ısınmamızı ve enerji elde etmemizi sağlayan en temel madde. Karbonu yaktığımız zaman ise karbondioksit ortaya çıkıyor. Ne kadar çok fosil yakıt tüketirseniz o kadar çok karbondioksit emisyonuna sebep olursunuz. Bunun fark edilmesinden dolayı bilim insanları ne yapabiliriz diye düşünmüş. Karbondioksitin en büyük kaynağının enerji sektörü olduğu görülmüş. Enerji sektöründe karbondioksitin payını da azaltmak gerektiği sonucuna ulaşılmış.

Bunu da fosil yakıt tüketimini düşürerek azaltabiliriz. Fosil yakıtları, diğer enerji türleriyle ikame etmemiz gerekiyor. O yüzden “yenilenebilir enerji kaynakları” diye bir olgu ortaya çıktı. Bunun başında güneş enerjisi gelir, rüzgâr enerjisi gelir. Bunun içerisine hidroelektrik enerjiyi de katabiliriz. Bu tarz yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanarak fosil yakıt miktarının azaltılması gerekiyor.

Siz gelecekte nasıl bir sürecin yaşanacağını öngörüyorsunuz?
Genel olarak ısınma eğiliminin hala devam ediyor olması ısınmanın bir süre daha devam edeceğini gösteriyor. Halihazırda küresel veya kıtasal bir soğumanın gerçekleşmeyeceği açık. Son yüzyılda 0.6 derecelik bir artışımız var. O yüzden bu artışın devam edebileceği düşünülüyor. Özellikle 2 derecelikgibi bir artışın söz konusu olması durumunda, en büyük sorunun tarım sektöründe ortaya çıkabileceği ve tarımsal üretimin azalacağı öngörülüyor.

Çünkü bitkilerin belli bir sıcaklıkla gelişmesi söz konusu. Eğer bu sıcaklık dengesi bozulursa ekolojik denge bozulur. Bitkiler, bunu çok fazla tolere edemeyebilirler. Edemeyince ne olacak? Biz aç kalacağız. Aslında iklim değişikliğinin en büyük olası sonucu budur. İnsanlar mevcut tarım uygulamaları dikkate alındığında, belki de yiyecek bir şey bulamayacaklar.

Küresel ısınmanın insanlığın sonuna sebep olacağı söyleniyor.
Onu söylemek çok zor. Dünyanın bin yıllar boyunca iklimine baktığımız zaman her zaman ısınma ve her zaman soğuma olmuş. Bu ısınma ve soğumanın tamamıyla dünyanın bitmesine sebep olmadığını görüyoruz. Bu yüzden insanlığın sonuna sebep olacağını söylemek çok doğru bir yaklaşım değil.

Küresel ısınma ile ilgili modeller veya bu öngörüler aslında bizler açısından şu nedenle faydalı; insanların dikkatini çekiyor. Küresel ısınma diye bir şey var. Normalden daha fazla sıcaklık oluyor. Peki sebebi ne? Fosil kaynakların tüketimi artmış o yüzden böyle bir şey olmuş. O zaman fosil yakıtları azaltalım. Bu hem üretim sektöründe, hem de insanların tüketim alışkanlıkları üzerinde farklı bir jargonla baskı yaratmak için ya da insanların daha çok dikkatini çekecek başlıklar atılarak daha çok gündeme getirilmesi için yapılmış bir şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü bunu öngörmek çok kolay değil. Mesela volkanik aktivitelerden bahsettik, doğal bir aktivite. Bunların sonuçları da çok büyük ama biz şu anda volkanın ne kadar süre sonra aktif olabileceğini ve ne kadar etkili olabileceğini kestiremiyoruz. Kesin olarak bir şey söylemek çok kolay değil.

Mevcut duruma bakmak lazım. Mevcut durum ısınma yönünde. Bunu düzeltmek için bir şey yapmak gerekiyor diye düşünmek lazım. İyi senaryolar da var, çok karamsar senaryolar da var. Önemli olan bizim burada aslında tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmemiz. Fosil yakıtlara dayalı endüstriyel faaliyetler olsun, bireysel tüketim olsun…

Ne gibi mesela? Kişiler hangi tüketim alışkanlıklarını değiştirmeli?
Mesela kullanmıyorsanız elektriği kapatın, ‘nasıl olsa parasını ben ödüyorum’ diye düşünmeyin. İnsanların artık bilinçaltına yerleşmesi lazım. Elektrik sarfiyatını azaltmak, çok fazla elektrik tüketen beyaz eşyalardan kaçınmak lazım.

Türkiye’deki su kaynaklarını ve su tüketimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’deki su kaynakları miktar açısından fazla olabilir. Su içeriği açısından zengin bir ülke gibi gözüküyor olabiliriz. Ama aslında özellikle su kirliliği nedeniyle kullanılabilir su kaynaklarımız gittikçe azalıyor: su kirliliğin önüne geçilmelidir. Su kaynaklarımızın uygun bir şekilde korunması gerekiyor.

Eğer su kaynağını siz koruyamazsanız ilerde sizin kullanacağınız su kaynağı sadece sulama amaçlı bir su kaynağı haline gelebilir ve daha da kirliliğe maruz kalırsa bu su kaynağını hiçbir amaçla kullanamazsınız. Bizim son yıllarda yaşadığımız en büyük sorun; su kaynaklarındaki kirlenme.

Bunun sebebi nedir? Sular neden kirleniyor?
Arıtılmamış suların su kaynaklarına deşarjı veya bu süreç sonrası bazı endüstriyel tesislerin artıklarını bu su kaynaklarına kaçak veya yetersiz şekilde arıtılması sonucu su kullanılamaz hale geliyor.

Su miktarı açısından zengin gibi gözüksek de sularımızın kalitesi bozuluyor. Bu sebeple yapılan çalışmalar var. Ama herkesin çok dikkat etmesi lazım. Dikkat edilirse biz de son günlerde yaşadığımız gibi’eğer yağmur yağmazsa ne yapacağız?’ diye kara kara düşünmekten kurtuluruz. Su kaynağınız fazla olursa böyle bir sıkıntı olmaz. Ama korunmuş temiz kaynağınız olmadığı zaman da su kıtlığı söz konusu olabilir.

Türkiye’de ne kadar su tüketiliyor?
2010 yılında belediyeden su teminini gerçekleştiren yerleşimleri dikkate aldığımız zaman; içme ve kullanılma suyunun günlük 217 litre olduğunu görüyoruz. Belediyeler bu suyun neredeyse yarısını barajlardan sağlıyorlar. Diğer kısmını ise kuyulardan, çeşitli kaynak sularından ve çok az miktarda da akarsulardan ve göllerden sağlıyorlar.

Su, başka ne için tüketiliyor?
Su tüketiminin dört tane ayağı var. Bir tanesi; içme ve kullanma suyu. Bir diğeri tarımsal ve sulama amaçlı tüketimi. Bir de endüstriyel amaçlı su tüketimi var. Örneğin İstanbul gibi bir şehirde içme ve kullanma suyu tüketimi, toplam su tüketiminin yüzde %10’undan bile az. Bir de son zamanlarda yaygınlaşan enerji sektörünün su tüketimi var. Hidroelektrik santraller, su kaynağı ile çalışan santraller? Su olmazsa enerji üretilemez, santral de çalışamaz.

Ülkemizin tarımsal su tüketiminin ortalama olarak %75 olduğunu düşünürsek; kişi başına içme suyu kullanma ve tüketiminin aslında çok az bir miktar olduğunu görüyoruz. Bunun büyük oranda tarımsal ve sulamaya gittiğini dikkate almamız gerekiyor.

Su kıtlığından dolayı gelecekte su savaşları yaşanacağı söyleniyor.Sizin öngörünüz nedir?Gelecekte dünyayı neler bekliyor?
Dünya tarihi açısından baktığımız zaman petrol,son yüzyılda en önemli stratejik materyal olarak görünüyor. Ama önümüzdeki yüzyılda suyun en önemli stratejik materyallerden biri olacağı nerdeyse kesin bir olgu gibi. Çünkü; kirlenme, aşırı tüketim, yanlış kullanım, özel sulama tekniklerinin kullanılmaması, aşırı sulama gibi nedenler sonucunda çok yüksek su sarfiyatları söz konusu oluyor. Bazı ülkelerde endüstriyel faaliyetler su kaynaklarını çok büyük ölçüde kirletmiş durumda zaten.

Bunun yanında insanların da hayvanların da nüfusu artıyor. Nüfus artışına paralel olarak , aslında bizim günlük su tüketim miktarımız da artıyor. Yaşam standartlarımızın yükselmesi de su tüketimini arttırabiliyor. Su kıtlığı olması durumunda, mevcut su rezervi daha fazla olan ama nüfusu daha az olan bir yerden suyun talep edilmesi söz konusu olabilir.

Yeterli miktarda, kullanılabilir özellikte su mevcut olmadığı zaman, mecburen su arzı fazla olan yerlerden su satın almak gerekebilecek. Özellikle kirlenme ve aşırı kullanım sonrasında önümüzdeki yıllarda kullanılabilir su miktarının düşmesi ve bizim talebimizin de artma yönünde olması sonucunda arz-talep denge durumunun bozulması mümkün olabilir.

Çanakkale’deki su kaynakları hakkında neler söyleyeceksiniz?
Çanakkale Belediyesi’nin içme suyunun temin edildiği baraj; Atikhisar Barajı. Güncel olarak aldığım veriye göre şuan barajda 24 milyon 718 metreküp su bulunmakta. Doluluk açısından baktığımızda yaklaşık %45’e tekabül ediyor. Günlük içme suyu tüketimine baktığımız zaman 28.000 metreküp günlük su tüketimi söz konusu. İçme ve kullanma suyu hakkında konuştuğumuzda barajın şu anki doluluk durumu belediye sınırlarındaki nüfus açısından yeterlidir. Tarımsal amaçla bu barajdan ne kadar faydalanıldığına dair bir veri bulunamamıştır.

Çanakkale’de yaşanan sıcaklık ve yağışlara baktığımız zaman Çanakkale’nin bazı yıllar daha kurak, bazı yıllar daha yağışlı olduğunu görüyoruz. Mesela en yakın tarih olarak 2008 yılının son 10 yıl içinde en kurak yıl olduğunu görüyoruz. Ama yıllık sıcaklık konusunda hafif bir artışında olduğunu söylemek gerekir. Uzun yıllar ortalama sıcaklık değeri 14 ile 16 C derece arasında değişim göstermektedir.

Çanakkale’nin diğer bölgeleri için Atikhisar Barajı’nın yanında başka barajlarda kullanılıyor. Bu barajlarda da son dönemdeki yüksek sıcaklıklar ve yağışlardaki azalma nedeniyle doluluğunun %100 olmadığını biliyoruz. Ama önümüzdeki günlerde beklenen yağışlı hava rejimi sonrasında doluluk oranının artabileceğini öngörebiliriz. Kar yağışının da az olması barajlardaki su miktarının düşmesinin nedenlerinden biridir.

Bir diğer önemli konu hava kirliliği… Hava kirliliği bizim sağlığımızı nasıl etkiliyor?
Hava kirliliğinin o kadar çok etkisi var ki… Sadece insan sağlığı değil, bitkilerin üstünde de etkisi var. Bitkilerin üzerinde turuncu yanık izleri görürsünüz. Onların bir kısmı hava kirliliği sebebiyle olabiliyor. Biz sonra bu bitkileri tüketiyoruz. Bizde ikincil olarak buna maruz kalıyoruz.

Hava kirliliği, insan sağlığına direk solunum yoluyla etki eder. Eğer siz kompozisyon açısından kirletici bir havayı soluyorsanız sizin solunum sisteminiz buna reaksiyon gösterecek. Daha sık hastalanacak, nefes almakta güçlük çekebileceksiniz, kendinizi hep yorgun hissedeceksiniz. Bunlar en gözle görülebilir semptomlar. Ama bunların kronik dediğimiz yani uzun zaman süresi sonrasında ortaya çıkan etkileri de var. Bunların en çok bilineni astımdır. Dünyadaki astım oranı giderek artmaktadır ve bunun sebebi olarak hava kirliliği gösteriliyor. Çünkü akciğerlerin de hava kirliliğinin tolere etme açısından bir kapasitesi var. Akciğer dokuları zedelendiği zaman, o dokulardan artık yeterince oksijen geçemeyecek demektir.

Diğer illere bakıldığında Çanakkale’de hava kirliliği ne durumda?
Çanakkale Merkez açısından baktığımız zaman çok kirli bir hava kompozisyonun olmadığını halihazırda yapılan hava kalitesi ölçüm sonuçlarına bakarak söylemek mümkün. Çünkü yavaş yavaş %50’nin üstüne çıkan bir doğalgaz kullanımı var. Hava kirliliği, doğalgaz aboneliği öncesinde özellikle kömür kullanımı nedeniyle kükürtdioksit seviyesinin yüksek olduğu yıllar vuku bulmuş. Ama özellikle son yıllarda doğalgaz tüketiminin artmasından ve kışların daha sıcak geçmesi nedeniyle yalıt tüketiminin azalmasından dolayı kükürt dioksit seviyesinin yüksek olmadığını söyleyebiliriz. Çanakkale’nin partikül madde seviyesi açısından Türkiye ortalamalarında olduğunu söyleyebiliriz.

Hava kalitesi ölçüm sonuçlarına baktığımız zaman Lapseki ilçesinin seviyelerinin normal olduğunu söyleyebiliriz. Ancak Çan’ın topografyası maalesef çanak şeklinde olduğu için biraz daha dezavantajlı durumda.

Biz insanlar olarak yaşanılabilir bir dünya için neler yapmalıyız? Bizim üzerimize düşen görevler nelerdir?
Tabii ki yaşadığımız dünyaya karşı sorumluluğumuz olduğunu unutmamamız lazım. Bu dünya sonsuz kaynakları olan bir yer değil. Eğer siz bunları sorums uz bir şekilde hem miktar açısından, hem kullanım yöntemi açısından düzgün bir şekilde kullanmazsanız; doğal kaynakların ya miktarı azalacaktır yada kalitesi düşecektir.

O yüzden enerji ve su tüketimimize dikkat etmemiz lazım. Satın aldığımız ev eşyalarına yada enerji ürünlerine dikkat etmemiz lazım. Daha çevreci olan kaynaklardan faydalanmamız gerekiyor.

Zaman ayırdığınız için teşekkürler.

[Kaynak: comu.edu.tr]

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir