Genç Sosyologlardan “Yeni Anayasa” Araştırması
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ünal Bilir yönetiminde, Sosyoloji Bölümü’nde okuyan bir grup gönüllü öğrenci tarafından, 11 Ocak-13 Şubat 2012 tarihlerinde, 26 ildeki*1 il, ilçe merkezleri ile köylerde yaşayan 3991 kişi ile yüz yüze görüşülerek gerçekleştirilen “Yeni Anayasa” konulu kamuoyu araştırmasının sonuçları belli oldu.
Yeni yapılacak anayasaya ilişkin düşünce ve önerilerini doğrudan dile getirme fırsatı bulamayan vatandaşların konuya ilişkin eğilim, beklenti ve önerilerini belirlemek amacıyla yapılan araştırma; 19 meslek grubundan, 1958 kadın (%49) ve 2033 erkek (%51) katılımcıyla gerçekleştirildi. Araştırmada vatandaşlara ‘vatandaşlığın tanım ve niteliği, inanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şeklinin kamusal alanda serbest/yasak olması, Türkçeden başka bir dilin ana dili olarak okutulması/öğretilmesi veya başka bir anadilde eğitim, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırları’ gibi konularda sorular yöneltildi. Katılımcılara mümkün mertebe mevcut anayasal düzenlemeler ile üzerinde tartışılan alternatif düzenlemelere ilişkin seçenekler üzerinden sorular yöneltilirken; vatandaşların kendi, özgün düşünce ve önerilerini ifade etmesine özen gösterildi.
Gerek araştırmanın yapıldığı dönemdeki zorlu kış koşulların bazı yerleşim yerlerine ulaşımı zorlaştırması veya engellemesi gerekse araştırmaya ilişkin finansal imkânların bulunmayışı nedeniyle araştırmaya katılanların büyük çoğunluğu (%60,51) Türkiye’nin en fazla nüfus yoğunluğuna sahip bölgesi Marmara’da yaşayan vatandaşlar arasından seçildi. Ancak araştırma sonuçlarının Türkiye’deki tüm halk kesimlerinin eğilim ve beklentilerini yansıtabilmesi için Marmara, Ege, Akdeniz bölgelerindeki araştırma noktalarında göçle gelerek Batı bölgelerindeki kentlere yerleşen Doğu ve Güneydoğu Anadolu kökenli vatandaşlara ulaşmak için özel bir gayret sarf edildi. Araştırma kapsamında 18-25 yaş grubundaki gençlere de daha geniş bir yer ayrıldı.
Araştırma hiçbir kurum veya kuruluştan finansal bir destek almadan, tamamen öğrencilerin özverisi ve çabaları ile gerçekleştirilirken; araştırma konularının belirlenmesinden, araştırma noktalarının seçimine değin bir çok konuda öğrencilerin inisiyatif almasına özen gösterildi. Araştırmanın veri analizleri dördüncü sınıf öğrencileri Kübra Küçükali ve Semra Gülmez tarafından yapılırken; gelecek kuşakların hayatına yön verecek yeni bir anayasanın yapımına katkı sağlamak amacıyla yapılan araştırmada toplam 56 genç sosyolog adayı öğrenci görev aldı.
Araştırma sonuçları TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na gönderilirken; araştırma ‘vatandaşlığın tanım ve niteliği, inanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şeklinin kamusal alandaki durumu, Türkçeden başka bir dilin ana dili olarak öğretilmesi veya başka bir anadilde eğitim’ gibi aydınlar arasında sıkça tartışılan konularda halkın düşüncesini de bir nebze olsun yansıtmış oldu.
“Yeni Anayasa” Araştırması Sonuçları
? Araştırmaya katılan vatandaşların %42,85‘i ‘Türk vatandaşı’, %56,28‘i ise ‘Türkiye vatandaşı’ tanımını doğru bulurken; ‘Türkiye vatandaşı’ tanımını doğru bulanların %26,94‘lük bir kısmı anayasada ‘herhangi bir alt kimlik (etnik, kültürel vb.) kabul edilmemelidir’ diyor. ‘Türk vatandaşı’ ve ‘Türk’ tanımını doğru bulan vatandaşların oransal olarak en fazla bulunduğu bölge Ege (%46,07) olurken; Doğu Anadolu Bölgesi’nden araştırmaya katılan vatandaşların %75‘i, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden katılanların da %70,07‘si ‘Türkiye vatandaşı’ tanımını doğru buluyor ve ‘vatandaşın kendi seçtiği alt kimlik (etnik, kültürel vb.) anayasada kabul görmelidir’ şeklinde görüş belirtiyor.
? ‘İnanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şekli kamusal alanda serbest olmalıdır’ diyenler (%49,84), ‘inanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şekli kamusal alanda yasak olmalıdır’ (%46,83) diyenlerden biraz daha fazla çıkarken; 18-25 yaş grubundaki gençlerin yarıdan fazlası (%52,89) ‘inanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şeklinin kamusal alanda serbest olmasını’ istiyor. Güneydoğu Anadolu (%78,83), Doğu Anadolu (%73,61), İç Anadolu (%62,12), Akdeniz (%56,96) ve Karadeniz (%56,09) Bölgelerinden araştırmaya katılan vatandaşların büyük bir çoğunluğu ‘inanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şeklinin kamusal alanda serbest olmasını’ isterken; ‘inanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şeklinin kamusal alanda yasak olmasını’ isteyen vatandaşlar Ege (%51,16) ve Marmara’da (%50,83) çoğunluğu oluşturuyor.
? ‘Din ve ahlâk eğitim ve öğretimine yönelik dersler tümden devletin gözetim ve denetimi altında yapılmalı, ilgili dersler ilk ve ortaöğretim kurumlarında zorunlu olarak okutulmalıdır’ (%43,12) diyenler, ilgili dersler ‘tümden devletin gözetim ve denetimi altında yapılmalı, ancak isteğe bağlı, seçmeli olmalıdır’ (%32,25) diyenlerden fazla çıkarken; vatandaşların %21,22‘si de ‘din ve ahlâk eğitim ve öğretimi kısmen devletin gözetim ve denetimi altında yapılmalı, ilgili dersler seçmeli olarak okutulabilmelidir’ diyor. Karadeniz (%49,08), Akdeniz (%48,54), Ege (%47,77), Marmara (%42,32), İç Anadolu (%38,64) ve Doğu Anadolu (%37,50) Bölgelerinden araştırmaya katılan vatandaşların çoğunluğu ‘din ve ahlâk eğitim ve öğretimi, tümden devletin gözetim ve denetimi altında yapılmalı; buna yönelik ilgili dersler ilk ve ortaöğretim kurumlarında zorunlu olarak okutulmalıdır’ derken; sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden araştırmaya katılan vatandaşların çoğunluğu (%57,66) din derslerinin seçmeli olarak okutulmasını istiyor.
? Marmara (%58,59), Ege (%54,85), Akdeniz (%54,37), Karadeniz (%53,14) ve İç Anadolu (%37,88) Bölgelerinden araştırmaya katılan vatandaşların çoğunluğu ‘Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında vatandaşlara ana dilleri olarak okutulmamalı; Türkçeden başka hiçbir (ana)dilde eğitim ve (ilk-orta) öğretim yapılamamalıdır’ derken; Doğu Anadolu Bölgesi’nden araştırmaya katılan vatandaşların %76,39‘u, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden katılanların da %59,85‘i ‘eğitim ve öğretim kurumlarında Türkçeden başka bir dilin, vatandaşlara ana dilleri olarak okutulmasını; bu dilde eğitim ve (ilk-orta) öğretim yapılabilmesini’ istiyor. Benzer görüşü paylaşanların oranı Türkiye genelinde %22,38 olurken; ‘Türkçeden başka hiçbir dilin, eğitim ve öğretim kurumlarında vatandaşlara ana dilleri olarak okutulmasına ve bu dilde eğitim ve (ilk-orta) öğretim yapılmasına’ karşı çıkanların oranı %54,10 olarak tespit edildi. ‘Eğitim ve öğretim kurumlarında Türkçeden başka bir dil, vatandaşlara ana dilleri olarak okutulabilmeli; ancak bu dilde eğitim ve (ilk-orta) öğretim yapılamamalıdır” diyenlerin oranı ise Türkiye genelinde %20,92.
Türk Vatandaşı mı, Türkiye Vatandaşı mı?
Yeni yapılacak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na ilişkin beklenti ve önerileri belirlemek amacıyla yapılan araştırmaya katılan vatandaşlara ilk olarak yeni Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre ‘vatandaşlığın tanım ve niteliği’ ne şekilde olmalıdır’ şeklinde bir soru yöneltilirken; araştırma kapsamındaki vatandaşların çoğunluğu (%42,85) ‘Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan’ herkes ‘Türk vatandaşı’ olarak adlandırılmalı ve ‘Türk’ kabul edilmelidir’ yanıtını verdi. Bu görüşü paylaşanların oranı Ege Bölgesi’nde %46,07 olurken; bunu %45,38 ile Marmara, %43,54 ile Karadeniz, %38,64 ile İç Anadolu ve Akdeniz (%36,57) izledi. Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan’ herkes ‘Türk vatandaşı’ olarak adlandırılmalı ve ‘Türk’ kabul edilmelidir’ diyenlerin oranı Doğu Anadolu Bölgesi’nde ancak %11,11 olurken, bu oran Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde %16,06 olarak tespit edildi. ‘Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan’ herkes ‘Türkiye vatandaşı’ olarak adlandırılmalı ve vatandaşın kendi seçtiği alt kimlik (etnik, kültürel vb.) kabul görmelidir” diyenlerin oranı Türkiye genelinde %29,34 olurken; bu görüşü paylaşanların oranı Doğu Anadolu Bölgesi’nde %75,00, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ise %70,07 oldu. ‘Türkiye vatandaşlığı’ tanımını doğru bulan ve herhangi bir alt kimlik tanım veya vurgusunun (etnik, kültürel vb.) yeni anayasada kabul edilmesini isteyen vatandaşların oranı İç Anadolu Bölgesinde de %37,88 olurken; bunu sırasıyla Akdeniz (%28,16), Marmara (%27,42), Karadeniz (%26,94) ve Ege (%22,65) izledi. Araştırma kapsamındaki vatandaşların %26,94’ü ‘Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes ‘Türkiye vatandaşı’ olarak adlandırılmalı, ancak herhangi bir alt kimlik (etnik, kültürel vb.) kabul edilmemelidir’ yanıtını verirken; bu görüşte olan vatandaşların bölgesel dağılımı ise şu şekilde gerçekleşti: Akdeniz (%33,33), Ege (%30,20), Karadeniz (%28,41), Marmara (%26,55), İç Anadolu (%22,73), Güneydoğu Anadolu (%13,14), Doğu Anadolu (%11,11). ‘Vatandaşlığın tanım ve niteliği’ farklı yaş grupları**2 arasında da görüş ayrılığına sebep olurken; genç kuşakların daha ziyade ‘Türkiye vatandaşı” tanımını benimsedikleri, katılımcı yaşı yükseldikçe de sıklıkla ‘Türk vatandaşı’ tanımının tercih edildiği tespit edildi. İlgili soruya yanıt veren 18-25 yaş aralığındaki gençlerin %39,15’i ‘Türk vatandaşı’ ve ‘Türk’ şeklindeki mevcut anayasal vatandaşlık tanımını doğru bulduğunu ifade ederken; bu oran 26-35 yaş grubunda %43,31’e, 36 yaş ve üzerinde ise %45,69’a yükseldi. 18-25 yaş aralığındaki gençlerin %32,36’sı ‘Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan’ herkes ‘Türkiye vatandaşı’ olarak adlandırılmalı ve vatandaşın kendi seçtiği alt kimlik (etnik, kültürel vb.) kabul görmelidir’ derken; 26-35 yaş grubunun %31,09’u, 36 yaş ve üzerindekilerin de %26,20’si bu görüşü paylaştı. ‘Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan’ herkes ‘Türkiye vatandaşı’ olarak adlandırılmalı, ancak herhangi bir alt kimlik (etnik, kültürel vb.) kabul edilmemelidir’ yanıtını verenlerin oranı 18-25 yaş grubunda %27,62 olurken; bu oran 26-35 yaş grubunda %25,31, 36 yaş ve üstü içinse %27,63 olarak belirlendi.
İnanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şekli kamusal alanda serbest mi, yasak mı olmalı?
Yeni ‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre ‘din, inanç ve ibadetlere ilişkin hak ve hürriyetler’ ne şekilde düzenlenmelidir’ şeklindeki soruya, araştırma kapsamındaki vatandaşların çoğunluğu (%49,84) ‘devlet her türlü inanç ve ibadet özgürlüğünü evrensel hukuk ilkeleri kapsamında güvence altına almalı, inanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şekli kamusal alanda serbest olmalıdır’ şeklinde yanıt verirken; vatandaşların %46,83’ü ise ‘devlet her türlü inanç ve ibadet özgürlüğünü evrensel hukuk ilkeleri kapsamında güvence altına almalı, ancak inanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şekli kamusal alanda yasak olmalıdır’ karşılığını verdi. Vatandaşların %2,76 ise ‘din, inanç ve ibadetlere ilişkin hak ve hürriyetler’ bağlamında muhtelif çözüm önerileri dile getirdi. ‘İnanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şeklinin kamusal alanda serbest olmasını’ isteyen vatandaşların en fazla Güneydoğu Anadolu’da (%78,83) bulunduğu tespit edilirken; aynı görüşü paylaşan vatandaşların çoğunluk oranı Doğu Anadolu’da %73,61, İç Anadolu’da %62,12, Akdeniz’de %56,96 ve Karadeniz’de %56,09 olarak ölçüldü. Ege (%51,16) ve Marmara (%50,83) Bölgelerinden araştırmaya katılan vatandaşların çoğunluğu ‘inanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şekli kamusal alanda yasak olmalıdır’ şeklinde görüş belirtirken; bu bölgelerde ‘inanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şeklinin kamusal alanda serbest olmasını’ isteyen vatandaşların oranı Marmara’da %46,28, Ege’de ise %45,76 oldu. ‘Din, inanç ve ibadetlere ilişkin hak ve hürriyetler’ bağlamındaki görüş farklılığı en belirgin şekilde Türkiye’nin Güneydoğusu ile Kuzeybatısı arasında saptandı. Örneğin Gaziantep, Batman, Diyarbakır ve Hakkâri illerindeki vatandaşların %79,88’i ‘inanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şekli kamusal alanda serbest olmalıdır’ derken; Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli illerinden araştırmaya katılan vatandaşların %63,81’i ise aynı soruya ‘devlet her türlü inanç ve ibadet özgürlüğünü evrensel hukuk ilkeleri kapsamında güvence altına almalı, ancak inanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şekli kamusal alanda yasak olmalıdır’ yanıtını verdi. ‘İnanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şeklinin kamusal alanda yasak olmasını’ isteyen vatandaşların oransal dağılımı bölgeler bazında ise şu şekilde gerçekleşti: Ege (%51,16), Marmara (%50,83), Karadeniz (%40,22), Akdeniz (%38,51), İç Anadolu (%32,58), Doğu Anadolu (%18,06), Güneydoğu Anadolu (%16,06). 18-25 yaş aralığındaki gençlerin çoğunluğu (%52,89) ‘inanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şeklinin kamusal alanda serbest olmasını’ isterken; 26-35 yaş grubu ile 36 yaş üstü vatandaşlarda ise ‘inanç ve ibadetlerin gerektirdiği kıyafet şekli kamusal alanda serbest veya yasak olmalı’ diyenlerin oranı eşit çıktı.
Din dersleri zorunlu mu, seçmeli mi okutulmalı?
Yapılacak yeni Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na ilişkin önemli tartışma konularından biri olan ‘din ve ahlâk eğitim ve öğretiminin şekli’ söz konusu olduğunda araştırma kapsamındaki vatandaşların çoğunluğu (%43,12) ‘din ve ahlâk eğitim ve öğretimi, tümden devletin gözetim ve denetimi altında yapılmalı; buna yönelik ilgili dersler ilk ve ortaöğretim kurumlarında zorunlu olarak okutulmalıdır’ görüşünü savunurken; vatandaşların %32,25’i de ‘din ve ahlâk eğitim ve öğretimi, tümden devletin gözetim ve denetimi altında yapılmalı; ancak buna yönelik ilgili dersler ilk ve ortaöğretim kurumlarında isteğe bağlı, seçmeli olmalıdır” yanıtını verdi. ‘Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi, kısmen devletin gözetim ve denetimi altında yapılmalı; buna yönelik dersler ilk ve ortaöğretim kurumlarında seçmeli olarak okutulabilmelidir” diyenlerin oranı ise %21,22 olarak ölçüldü. Araştırma kapsamında görüşlerine başvurulan vatandaşların %3,01’ise bu konuda farklı, farklı çözüm önerileri sunarken; ‘din ve ahlâk eğitim ve öğretiminin şekline’ ilişkin hem bölgeler arasında hem de yaş grupları arasında farklı eğilimler saptandı. Karadeniz Bölgesi’nden araştırmaya katılan vatandaşların çoğunluğu (%49,08) ‘din ve ahlâk eğitim ve öğretimi, tümden devletin gözetim ve denetimi altında yapılmalı; buna yönelik ilgili dersler ilk ve ortaöğretim kurumlarında zorunlu olarak okutulmalıdır’ derken; aynı görüşü paylaşanların çoğunluk oranı Akdeniz’de %48,54, Ege ‘de %47,77, Marmara’da %42,32, İç Anadolu’da %38,64, Doğu Anadolu’da %37,50 oldu. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden araştırmaya katılan vatandaşların ancak %18,25’i ‘din derslerinin tümden devletin gözetimi altında ve zorunlu olarak okutulmasını’ isterken, bu bölgedeki vatandaşların %57,66’sı ‘din ve ahlâk eğitim ve öğretimi, tümden devletin gözetim ve denetimi altında yapılmalı; ancak buna yönelik ilgili dersler ilk ve ortaöğretim kurumlarında isteğe bağlı, seçmeli olmalıdır” dedi. Din derslerinin seçmeli veya zorunlu olmasına yönelik görüş farklılığı kuşaklar bazında da kendini gösterirken; 18-25 yaş aralığındaki gençlerin çoğunluğu (%39,48), 26-35 yaş grubundakilerin az bir farkla çoğunluğu (%37,92), 36 yaş üstü vatandaşların da %49,52’si çoğunlukla ‘din dersleri zorunlu okutulmalıdır’ şeklinde görüş belirtti.
Ana dilde eğitim, Türkçeden başka bir dilin ana dil olarak okutulması veya öğretilmesi
Vatandaşlara yeni Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda ‘Türkçeden başka bir dilin, eğitim ve öğretim kurumlarında vatandaşlara ana dilleri olarak okutulmasına ve öğretilmesine’ ilişkin düzenleme ne şekilde olmalıdır’ şeklinde bir soru yöneltildiğinde araştırmaya katılan vatandaşların %54,10’u ‘Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında vatandaşlara ana dilleri olarak okutulmamalı; Türkçeden başka hiçbir (ana)dilde eğitim ve (ilk-orta) öğretim yapılamamalıdır’ şeklinde görüş belirtti. ‘Eğitim ve öğretim kurumlarında Türkçeden başka bir dil, vatandaşlara ana dilleri olarak okutulabilmeli; bu dilde eğitim ve (ilk-orta) öğretim yapılabilmelidir’ diyenlerin oranı %22,38 olurken; ‘eğitim ve öğretim kurumlarında Türkçeden başka bir dil, vatandaşlara ana dilleri olarak okutulabilmeli; ancak bu dilde eğitim ve (ilk-orta) öğretim yapılamamalıdır’ diyenlerin oranı ise %20,92 olarak tespit edildi. Araştırma kapsamındaki vatandaşların %2,15’i ise konuya ilişkin farklı önerilerde bulunurken; bir kısmı (59 kişi) “Türkçeden başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında anadil olarak okutulmamalı, ancak Türkçeden başka bir dil seçmeli olarak okutulabilir” görüşünü dile getirdi. ‘Türkçeden başka hiçbir dilin, eğitim ve öğretim kurumlarında vatandaşlara ana dilleri olarak okutulmamasını; Türkçeden başka hiçbir (ana)dilde eğitim ve (ilk-orta) öğretim yapılamamasını’ isteyenlerin oranı en fazla Marmara’da (%58,59) ölçülürken; onu sırasıyla Ege (%54,85), Akdeniz (%54,37), Karadeniz (%53,14) ve İç Anadolu (%37,88) izledi. Bu konudaki en hassas kesimin Trakya olduğu gözlenirken, Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli illerinden araştırmaya katılan Trakyalı vatandaşların %64,18’i ‘Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında vatandaşlara ana dilleri olarak okutulmamalı; Türkçeden başka hiçbir (ana)dilde eğitim ve (ilk-orta) öğretim yapılamamalıdır” yanıtını verdi. Araştırmaya Doğu Anadolu Bölgesi’nden katılan vatandaşların ancak %06,94’ü, Güneydoğu Anadolu’dan katılanların da %12,41’i bu görüşü paylaşırken; buna karşın ‘Eğitim ve öğretim kurumlarında Türkçeden başka bir dil, vatandaşlara ana dilleri olarak okutulabilmeli; bu dilde eğitim ve (ilk-orta) öğretim yapılabilmelidir’ diyenlerin oranı Doğu Anadolu Bölgesi’nde %76,39, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ise %59,85 olarak ölçüldü. Bu görüşü paylaşanların diğer bölgelerdeki oranı ise şu şekilde tespit edildi: İç Anadolu (%36,36), Akdeniz (%27,83), Ege (%22,03), Karadeniz (%21,77), Marmara (%17,34). ‘Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında vatandaşlara ana dilleri olarak okutulmamalı; Türkçeden başka hiçbir (ana)dilde eğitim ve (ilk-orta) öğretim yapılamamalıdır” yanıtını verenlerin oranı, 18-25 yaş grubunda %51,86 olarak tespit edilirken; 26-35 yaş grubunun %50,72’si, 36 yaş ve üzerindekilerin de %58,48’i aynı görüşü paylaştı. ‘Eğitim ve öğretim kurumlarında Türkçeden başka bir dil, vatandaşlara ana dilleri olarak okutulabilmeli; ancak bu dilde eğitim ve (ilk-orta) öğretim yapılamamalıdır’ diyenlerin oranı ise bölgeler bazında şu şekilde tespit edildi: Karadeniz (23,25), Güneydoğu Anadolu (%22,63), Marmara (%21,55), Ege (%20,80), İç Anadolu (%20,45), Akdeniz (%15,21), Doğu Anadolu (%13,89).
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti hangi hallerde sınırlanabilmelidir?
Araştırma kapsamında vatandaşlara yeni Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre ‘düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti’ aşağıdaki hangi hallerde sınırlanabilmelidir’ şeklinde, mevcut anayasal düzenlemedeki ilgili maddenin açılımını yapan bir soru yöneltildiğinde; araştırmaya katılan vatandaşların %26,96’sı düşüncenin ‘millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ile devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması’ için sınırlanabileceğini ifade etti. Bunu sırasıyla ‘başkalarının kişilik hakları ile özel ve aile hayatlarının korunması’ (%21,87), ‘suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması’ (%15,37), ‘devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması’ (%13,74), ‘yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi’ (%12,54) izlerken; vatandaşların %8,42’si de ‘kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması’ için düşüncenin sınırlanabileceği görüşünü savundu. Araştırmaya katılan vatandaşların bir kısmı ise (52 kişi) “düşünce özgürlüğü hiçbir şekilde sınırlandırılmamalıdır” şeklinde görüş belirtti. Düşüncenin ‘millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ile devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması’ için sınırlanabileceğini düşünenlerin yaşa göre dağılımında 36 yaş ve üzerinin oranı %29,07 olurken; bu oran 26-35 yaş grubunda %26,40, 18-25 yaş aralığında ise %25,06 olarak ölçüldü. ‘Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin’ sınırlanabileceği haller söz konusu olduğunda bölgeler arası hassasiyet ve görüş farkı gün yüzüne çıkarken; Güneydoğu Anadolu (%42,74), Doğu Anadolu (%36, 22) ve Marmara (%23,50) Bölgelerinden araştırmaya katılan vatandaşlar çoğunlukla ‘başkalarının kişilik hakları ile özel ve aile hayatlarının korunması’ için düşüncenin sınırlanabileceğini; İç Anadolu (%30,55), Akdeniz (%30,39), Karadeniz (%27,59) ve Ege (%26,24) Bölgelerinde yaşayan vatandaşlar ise çoğunlukla ‘millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ile devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması’ için ‘düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanabileceğini’ ifade etti.
[1]* Araştırmanın yapıldığı başlıca iller ve katılımcı sayıları: İstanbul (910), Bursa (554), Çanakkale (436), Aydın (267), Manisa (262), Antalya (205), Balıkesir (173), Tekirdağ (140), Kırklareli (97), Çorum (95), Isparta (94), Samsun (92), Diyarbakır (68), İzmir (65), Sivas (53), Hakkâri (46), Kocaeli (44), Gaziantep (43), Ankara (42), Uşak (41), Karabük (37), Konya (33), Edirne (31), Bilecik (21), Trabzon (17), Batman (12) ve Diğer İller (113).
Yorumlar...
Henüz yorum yok...