Ece Ayhan, Şiir ve Sinema Çanakkale’de Buluştu
Ece Ayhan Sivil Girişimi (EASG)’nin öncülüğünde, 1 Aralık Cumartesi günü, Çanakkale Yalı Hanı’nda düzenlenen ‘Ece Ayhan: Şiir ve Sinema Buluşması’nda, çeşitli kentlerden gelen Ece Ayhan okurları Ragıp Duran’ın moderatörlüğünde iki oturum boyunca Ece Ayhan ile şiir ve sinema arasındaki ilişkiyi konuştu. Sivil girişimin hazırladığı kısa bir video gösterimiyle başlayan buluşmada Enis Rıza, Metin Üstündağ, Orhan Alkaya, Kubilay Ünsal, Ahmet Güngören ve Fırat Demir Ece Ayhan şiirinin sinema ile ilişkisi, Ece Ayhan’ın sinemaya dair düşünceleri, şiir ve sinema üzerine kapsamlı sunumlar yaptı.
Buluşmanın sunuş konuşmasını yapan Semra Canbulat sivil, karaşın, mülksüz bir serbest şair olarak Ece Ayhan’ın sadece şiiriyle değil düşünce iklimimize katkılarıyla da farklı ve özel bir yere sahip olduğunu belirterek Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanındaki Ece Ayhan okurlarını Çanakkale’de bir araya getirmeyi, Ece Ayhan’ı konuşmayı bu uslu coğrafyada kötülük dayanışmasına karşı ayağa kalkmanın bir parçası olarak gördüklerini söyledi. ‘Ece Ayhan Kültür Evi’ ile Arşivi’ni kurmak ve her yıl ‘Ece Ayhan Buluşmaları’ düzenlemek amacıyla yürüttükleri çalışmaların sivil girişimdeki herkesin ortak çabası ve gönüllü emeği ile gerçekleştiğini, katkı sunan herkese teşekkür ettiklerini belirtti.
Ragıp Duran’ın moderatörlüğünde gerçekleşen ilk oturumda sözlerine Ece Ayhan’a denk geldikleri ve onunla birlikte yol aldıkları dönemi tanımlayarak başlayan belgeselci/yazar Enis Rıza, o dönemlerde edebiyata,sanata ilgi duyan bir grup genç olarak Ece Ayhan’ın “Kendiniz olun” sözünü çok önemsediklerini, Yeni Dergi ve Yeni Sinema Dergisi’nin kendileri için özel bir yere sahip olduğunu, o dönemde 8mm’lik kamerayla filmler çekmeye başladıklarını, bu arada Ece Ayhan ile de sık sık karşılaştıklarını, 1967’de Yeni Dergi’de Ece Ayhan’ın “Sinema ve Şiir” yazısının yayınlandığını, bu yazıda Ayhan’ın şiir sanatı ile sinema sanatını yan yana ya da iç içe düşünülmelerinin yeni görüngüler getirdiğini, her ozanın göğüs çekmecesinde aranılsa bir taslak bulunabileceğini belirttiğini, bu yazıyı okuduktan sonra da şiire olan ilgilerinin arttığını söyledi. Enis Rıza Ece Ayhan’ın şiir-sinema algısına da değinerek Ece Ayhan’ın Lamorisse, Bunuel, Godard, Resnais, Antonioni, Truffaut, J.Vigo, Visconti, Pasolini gibi yönetmenleri ozan olarak gördüğünü, Ece Ayhan’ın sinema perspektifinden yola çıkarak yeni yaklaşımlar edindiklerini belirtti. 1967 yılında Genç Sinema’yı kurma sürecinde Ece Ayhan’ın fiilen kendileriyle birlikte olduğunu anlatan Enis Rıza, Hisar Film Festivali’ne gönderdiklerini kısa filmlerin çok tartışma yarattığını, zaman zaman sansüre uğradığını, bu süreçte hem ödüllü film festivallerini hem de Yeşilcam’ı reddederek Genç Sinema hareketini oluşturduklarını, bu hareketin ortak bildirisinin Ece Ayhan’ın katkısıyla yazıldığını belirtti.
Ece Ayhan’ın şiirini sinematografikleştirme üzerinden bir sunum yapan Kubilay Ünsal, Ece Ayhan’ın sinemayla çok yakından ilgili olduğunu, oldukça uzun bir süre Sinematek derneğinde çalıştığını ifade etti. Ece Ayhan’ın sinema üzerine yazdıkları, filmler üzerine yaptığı yorumlar, yönetmenler üzerine düştüğü notlar incelendiğinde Ece Ayhan şiirinin tarihe ve güne bakarken bir sinegöz olduğunu söyleyen Ünsal, Ece Ayhan şiirinin bir kamera gibi akan görüntüleri yakaladığını ve parçalar halinde önümüze getirdiğini, bu film parçalarını alan her okuyucunun bundan sonra kurgusunu kendisinin yapmasına olanak verdiğini, böylelikle okuyucu da bir oyuna dahil ettiğini belirtti.
Karikatürist ve yazar Metin Üstündağ tanıdığı Ece Ayhan’dan aldığı notlarla bir film çekerse nasıl bir film olacağı üzerine konuşacağını belirterek; filmin isminin Şinasi’ye bir gönderme olarak “Şair Dellenmesi” olacağını ifade etti. Ece Ayhan ile tanışmalarının Öküz dergisi çalışanları olarak bir söyleşi vesilesiyle olduğunu dile getiren Üstündağ, şairin nerdeyse eşyasız biri olduğunu, bütün eşyasının bir karton kutudaki birkaç parça giysi, birkaç defter kalem ve kitaplar olduğunu söyleyerek, oturma takımları, salon takımları olan bir memleket için bu durumun çok şaşırtıcı olduğunu belirtti. 1999’da Ece Ayhan’ın bacağındaki rahatsızlık nedeniyle hastaneye yatırılma sürecinden başlayarak Ece Ayhan ile ilgili anılarını, tanıklıklarını anlatan Metin Üstündağ konuşmasında Ece Ayhan’ın güçlü mizahına, derin ve etkileyici ifadelerine yer verdi.
Ragıp Duran’ın moderatörlüğünde devam eden ikinci oturumda söz alan genç yazar ve şair Fırat Demir, Ece Ayhan şiirini okuduktan sonra onun izlerinin ve şiirinin kendisini sokağa yönelttiğini söyleyerek sözlerine Ece Ayhan için yazdığı bir şiirler devam etti. Kendisine göre Ece Ayhan’ın şiirinin arzunun ve cinselliğin şiiri olduğunu belirten Demir, bu şiirin nesnel bir karşılığı olması gerektiğini, bu nesnel karşılığın ise dille, tarihle, toplumla bölündüğünü söyledi. Ece Ayhan şiirinin sinemaya ile ilişkisinin olduğunu çünkü sinemada nesnel karşılıkların görünür olduğu bir alan açıldığını dile getirdi. J.Vigo, Pasolini,Godard, Nicholas Ray gibi yönetmenlerden verdiği örneklerle Ece Ayhan şiirinin sinemadaki tarihsel karşılığının izlerini süren Demir, New Qeer sinemanın da Ece Ayhan şiirine yakın durduğunu ifade etti.
Mitik imge ve sinematografik imge arasındaki ilişkiden bahseden antropolog/yazar Ahmet Güngören ise bir düşüncenin şiirsel imge olarak dile getirilmesinin, okuyucuda bambaşka bir yerlere gidebileceğini, sinematografik imgenin görsel ve işitsel olarak kendini dayattığını fakat şair bunu hedeflemiş olsun yada olmasın sözcüklerle kurulmuş bir imgeden yola çıkarak okuyucuda farklı algıma biçimlerine göre farklı anlamlandırmaların mümkün olabileceğini belirtti. Ece Ayhan’ın “Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler” dizesinde Oidipus mitosuna dair bir gönderme sezdiğini belirten Güngören bizlerin hayattaki birçok çelişkiyle olduğu gibi baba-oğul çelişkisine de çözüm getirebilmek ve bununla yaşayabilmek için kendimize bireysel mitoslar ürettiğimizi söyledi. Toplumsal ve bireysel mitoslardan bahseden Ahmet Güngören ayrıca Ece Ayhan’ın “Çok Eski Adıyladır” şiiriyle modern bir mitologya yarattığını ifade etti.
Konuşmacılardan şair/yazar/yönetmen/oyuncu Orhan Alkaya ise bir 20. yüzyıl modernistinin içinde yaşadığı tarihsel dönemi analiz ederek başladığı konuşmasında, o dönem yaratıcı insanın önünde yeni bir eşik olduğunu , bu eşiği aşmanın eski bir dille mümkün olamayacağını belirterek Ece Ayhan’ın Ankara’da Mülkiye’de okurken böylesi bir iklimde ve farkındalıkla şiire yöneldiğine değindi. Ece Ayhan’ın sık sık kullandığı dizonans (kakışım), nesnel karşılık, çift anlamlılık kavramları üzerinde de duran Alkaya, hayatta hiçbir hikayenin özetlendiği gibi dümdüz yaşanmadığını, çarpışmalar/çatışmalar olduğunu, milyonlarca anı birden yaşarken bunlardan sadece bir ikisini seçerek cümlelerimizi kurduğumuzu, oynadığımız sosyal rollerin bize söylettiklerini söylediğimizi ve sahiciliği sağlamak için yeni bir sentaks gerektiğini ifade etti. Sahiciliği aramak noktasında çok çok ileriye giderek, arayışlarını çok uç bir noktaya koyan Ece Ayhan’ın şiirinin çatışmalara, ayrıntılara bakan bir şiir olduğunu belirtti. Ece Ayhan’ın sinema ile kurduğu ilişkinin bir film izleme aşkı değil; hayatı anlamak için doğru yerden cümleleri kurma, doğru sorular sorma, doğru ilişkilendirmeler yapma çabası olduğunu belirten Alkaya, Ece Ayhan’ı asıl özel kılan şeyin ise benzersiz bir düşünme dili öneriyor olması ve bize hala yeni okuma katmanları önerebilmesi olduğunu söyledi. Orhan Alkaya konuşmasının sonunda Ece Ayhan’ın “Yalınayak Şiirdir” adlı şiirini okudu.
Kalabalık bir dinleyici kitlesinin izlediği oturumların görsel ve işitsel olarak kayda alındığı ve bir süre sonra kitap olarak yayınlanacağı duyuruldu. Etkinliğinin sonunda konuklara Ece Ayhan Sivil Girişimi üyelerinden Seramik Sanatçısı Cenk Çankaya’nın Çanakkaleli Melahat’ten yola çıkarak Ece Ayhan Şiir ve Sinema Buluşması için tasarladığı heykelcikler hediye edildi.
İstanbul’dan gelen katılımcılar pazar günü de Ece Ayhan’ın Çanakkale’nin Eceabat ilçesi Yalova Köyü’ndeki mezarını ziyaret ettiler.
Ece Ayhan Şiir ve Sinema Buluşması, Çanakkale Belediyesi, Yalı Hanı, Çanakkale İçinde, Düş Yola ve Hat Tattoo’nun katkılarıyla gerçekleşti.
[Haber: Semra Canbulat & Onur Özer]
Yorumlar...
Henüz yorum yok...