Doğunun En Batı, Batının En Doğu Kenti: Selanik  (Gezi Notları 4)

Saim Ertün
05/12/2013

Bu gezi benim ve eşim Fergül’ün Yunanistan’a yaptığımız ilk gezi idi. Bu topraklar eşimin baba yurduydu. Rahmetli kayın pederim Selanik Langaza Kızıllı köyü doğumludur. Altı yaşlarında bir çocuk olarak Lozan Antlaşması sonrasında yapılan mübadele ile Türkiye’ye gelmiş.

Gözlediğim kadarıyla eşimin baba yurdu topraklara doğru ilerledikçe heyecanı giderek artıyordu. Bu durum kendisi bu konuda bir şey söylemese de çevreye bakışından, buraları görmenin onda yarattığı mutluluktan,gözlerindeki ışıltıdan anlaşılıyordu. Gezi otobüsümüzle yol alırken elimizde olan ve eskiden Türklerin yaşadığı köyleri o günkü isimleri ile gösteren Lozan Mübadilleri Derneğince hazırlanmış olan atlastan Kızıllı Köyünün yerini kestirmeye çalışıyoruz. Gezi grubu olarak topluluktan ayrılma olanağımız olmadığından gidiş yolumuzun solunda ve görünen tepelerin ardında olabileceğini düşünüyoruz. Ön bilgilerimize göre bugün Kızıllı Köyünde yaşayan Türk nüfus yok. Mübadele ile buralara Anadolu’dan getirilen Rumlar yerleştirilmiş.

Kayınvalidemin soyundan olanlara bugün yaşadıkları Malkara’nın Gözsüz Köyünde halen “Yörük” denir. Tarih bilgimizi biraz yoklayacak olursak Selanik yöresinde yörüklerin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Yörükler evlad-ı fatihandandır. Yani bu toprakları fethedenlerin çocuklarıdır. Rumeli’nin fethinden sonra oralarda yerleşmek üzere Anadolu’nun Müslüman Türk halkından aileleri ile birlikte gelenlerdir. Rumeli’nin Türkleştirilip İslam Dininin yayılması amacıyla Yörük Türklerinin buraya ayak basmaları Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt zamanında olmuştur.

Yörüklerin öncelikle ve en yoğun şekilde bulundukları Selanik eyaleti kazaları; Manastır, Florina, Cuma, Tikveş, İştip, Doyran, Kılkış, Yenice, Vodina, Serez, Demirhisar, Drama ve Langaza’dır. Cumhuriyetimizin Kurucusu M. Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanımın da Langaza’lı bir Yörük kızı olduğunu birçok kaynak kitaptan okuduğumu bu arada belirtmek isterim.

Yazımızın başlığında belirttiğimiz gibi Selanik jeopolitik bir tanımlama ile batının en doğu,doğunun en batı kentidir. Osmanlı tarihi açısından her dönemde önemini korumuştur. Bir liman kentidir. Demiryollarıyla Makedonya’ya, Arnavutluğa,İstanbul’a ulaşır. Balkanların ulaşım ve ticarette güney kapısıdır.

İspanya’dan kovulan Yahudilerin büyük çoğunluğunun yerleştiği yer burasıdır. Yahudilerin şehrin ticareti ve sosyo – kültürel hayatında önemli roller üstlendiği bilinmektedir. İbrahim Müteferrika’nın İstanbul’da ilk matbaayı kuruşundan yıllarca önce 1512 yılında Selanik’te matbaa kurulmuştur. İlk yatırımlar Selanik’te başlar, ilk modernleşme hareketleri Selanik’te görülür.

Yörede bilinçli ve pazara yönelik tarıma çok erken başlanmıştır. Bursa’da ipekçiliğin önemli bir yer tutmasına rağmen Selanik’te bu alanda geri kalır durumda değildir. İpekli ve yünlü dokumanın yanında un değirmenleri, tuğla, kiremit, bira fabrikaları kurulmuştur. Ancak bu yatırımların neredeyse tamamına yakını Yahudilerindir. Bu Yahudi yatırımcılar arasında en fazla öne çıkanlardan biri Dr. Moiz Allatini’dir. Kent dışında yaptırdığı Allatini Köşkü dillere destandır. Bu köşkün Osmanlı tarihi açısından da önemli bir yeri vardır. Tahtından indirilip Selanik’e sürgüne gönderilen Abdülhamit için bu köşk hapishane olacak ve 11 yıl kadar bu köşkte misafir edilecektir. Bu şehir Osmanlı tarihi açısından ağırlığını her dönemde hissettirecektir.

Karma bir kültürün yaşandığı doğunun en batı kentinde en belirgin özellik devletin şeriat yasaları ile yönetiliyor olmasına rağmen laik yaşam ve özgürlükler gözle görülür derecededir. Basın- yayın açısından bu ortam İstanbul’a göre çok daha uygundur. Özgürlükçü bir çok yayının basılıp Osmanlı ülkesine dağıtıldığı merkez burasıdır. Dini ve etnik gruplar kendi gazetelerini çıkarabilmektedirler. Özgürlükçü hareketlerin de merkezi Selanik’tir.

Eğitim tarihimizde de Selanik öncü konumundadır. Selanik’li eğitimciler eğitim, yöntem, okutulan kitaplar ve dersler açısından da yenileşmenin öncülüğünü yaparlar. Mustafa Kemal’in mahalle mektebi yerine Şemsi Efendi’nin okuluna gitmesi bir rastlantı değildir. Bu örnek okullar daha sonraları İstanbul’da, Mithat Paşa’nın girişimiyle Tuna vilayetlerinde, daha sonra ülkenin diğer yerlerinde yayılmaya başlamıştır.

Selanik, Yunanistan’ın nüfusu bir milyon dolayında olan ve büyük şehirlerinden biridir. Şehir içerisinde tanıma turu yaparken insan büyük bir şehrin havasını hissediyor. Nüfus kalabalığına rağmen bizim şehirlerimizde olduğu gibi bir trafik kargaşası yaşanmıyor. Araç gürültüsü ve klakson sesleri duyulmuyor. Sürücüler yollarda karşıdan karşıya geçerken yayalara yol verip, öncelik tanıyor. Şehri panoramik olarak yüksekten görebilmek amacıyla Selanik kalesine çıkıyoruz. Kale oldukça iyi korunmuş ve sağlam bir yapı. Burçların üzerinden bakıldığında Selanik şehrinin önemli bir bölümü görülüyor. Liman ve Tren İstasyonu, ana caddeler, etnik kökenlerine göre yaşayan azınlıkların oluşturduğu mahalleleri buradan görmek mümkün.

Görünüşe göre yaşadıkları dönemde gelir düzeyi en yüksek etnik grubun Yahudiler olduğu anlaşılıyor.

Selanik Kalesi
Kaleden inerek mahalle aralarına giriyoruz. Büyük Atatürk’ümüzün doğduğu evi ziyaret etmek istiyoruz. Girişte x ray cihazından ve aramadan geçiyoruz. Türk Büyükelçiliği ile aynı arsa içerisindeki bu binanın ziyarete kapalı olduğu, ancak sadece bahçesine girilebileceği görevlilerce bildiriliyor. Ziyaret eden grubun Tekirdağ Atataürkçü Düşünce Derneği üyelerinden oluştuğu, aralarında geçmiş T. C Hükümetlerinde bakanlık yapmış bir kişinin de bulunduğu (Çevre Bakanı Fevzi Aytekin) bilgisine rağmen binanın içine girme izni verilmiyor.

Görevlinin açıklamalarından binanın bir süre önce onarım ve bakıma alındığı, içerisindeki eşyaların Türkiye’ye götürüldüğü, şimdi onarımın bitmiş olmasına rağmen getirilmediği, yeni düzenleme yapılamadığı için kapalı olduğu ifade edildi. Onarımın ne zaman bittiği sorulduğunda sekiz-on ay önce bittiği, bu süre içerisinde herhangi bir çalışmanın yapılamadığı, açılamadığı,kararın Türk Hükümetine ait olduğu ellerinden bir şey gelmediği söylendi. Bu durum karşısında insanın ister istemez aklına olumsuz düşünceler geliyor. Birilerinin Atatürk’ü değersizleştirmeye, toplumdan uzak tutmaya, toplumun ona karşı olan minnet ve sevgisini azaltmaya yönelik bir çalışmanın içerisinde olabileceği ilk akla gelenlerdendir. Her şeye rağmen Atatürk sevgisinin devan edeceğini her kesim zamanla daha iyi anlayacaktır.

Şehirde görülmeye değer önemli eserlerden birisi de Beyaz Kule’dir. Sahil şeridinde bütün görkemiyle görenlerin beğenisini kazanmaktadır. Birçok kişinin ifade ettiği şekilde Selanik bizim İzmir şehrimize benzemektedir; körfeziyle, kordon boyu ile görenlere bu izlenimi vermektedir.

Şehrin önemli merkezlerinden birisi de Sokrates Meydanıdır. Yunanlı düşünürün adına yakışır bir meydan olduğu yönündeki kanaatim,bu meydanı görünce perçinlendi. Her türlü etkinliğe açık olan meydana girdiğimizde yaklaşık elli kişiden oluşan bir müzik grubunun etkinliği vardı. İzlemek isteyenler bir kısmı yerlere oturmuş, bir kısmı buldukları banklara oturmuş halde ücretsiz olarak verilen bu güzel konseri izliyorlardı. Daha önce Yunan televizyonunda gördüğüm bu meydanda siyasi partilerin de her türlü toplantıları yapılıyor. Meydan çevresindeki mimari yapıların düzenlenme biçimi ilgimi çekiyor. Mimari meydana uyumlu bir şekilde düzenlenmiş.

Selanik’te gece konaklaması yaparak bir de tavernaya gitmeden, Selanik’te yaşayan insanların gece hayatları ile ilgili bilgi sahibi olunmadan bu gezimizin amacına ulaşamayacağını ve en azından bir yönünün eksik kalacağını düşünüyoruz. Gruptakiler çoğunlukla bu düşüncemize katılıyorlar ve gece topluca tavernaya gidiyoruz. Bol bol rembetiko, zeybekiko dinliyoruz. İki toplumun müziği arasındaki benzerliği açık bir şekilde görüyoruz. Niksar Türküsünündeki;

“Hoppa şina şinanay, şinanay nom,
Şinanay yavrum şinanay nom”

Bölümünü birlikte söylüyoruz. İnsanların yüzüne ve gözlerine baktığımızda hepsinin bu şarkıdan haz duydukları anlaşılıyor.

Rumların eğlence kültürü bizim neredeyse tamamı emeklilerden oluşan grubumuzun kültüründen farklı. Biz havanın kararması ile akşam oldu, yemeğimizi yiyelim, eğlenelim diye düşünüp ve birkaç saat sonra tavernadan ayrılırken Selanik halkı bizim ayrılacağımız saatlerde  tavernaya geliyor ve eğlence sabahın ilk saatlerine kadar sürüyor. Ön bilgilerimizde tavernadaki eğlencenin önemli ritüellerinden biri de tabak kırma faslıdır. Biz tabak kırmadık ve tabak kıranı da görmedik. Belki de Yunanistan ekonomik kriz nedeniyle bu uygulamadan vazgeçmiştir. İnsanların çoğunun evinde yemek hazırlanmadığı,bu ihtiyaçlarını çoğunlukla dışarıda karşıladıkları bize verilen bilgiler arasında. Bunun halkın yaşam biçimi ve ekonomik durumu ile ilgili olduğu söyleniyor. Otelimize dönerken değişik bir gece geçirmenin sonunda biraz yorgun, fakat mutluyduk. Rahat bir uyku uyuduk.

Sabah otelde yaptığımız mükellef kahvaltının ardından otobüslerimize binerek eve dönüş için yola koyulduk.

Gezi süremiz kısa, ancak damağımızdaki tadı uzun süre unutulmayacak gibi. Grubumuzun eğitimli, olgun,anlayışlı insanları muhakkak ki bu tadı yaratanlardı. Bu insanlarla bir başka geziyi gerçekleştirme konusunda fikir birliği içerisinde olduk. Dileğimiz bunun gerçekleşmesi yönündedir. Bu geziye emek veren değerli dostum Sabri Işık ve Tekirdağ Atatürkçü Düşünce Derneği yöneticilerine teşekkürlerimi sunuyorum.

Filtreler:

Saim Ertün Son Yazıları...

Yorumlar...
  • İsmail Bayırlı
    22/04/2021 22:25

    Saim Bey yazılarınızı zevkle okudum. Yalın ve akıcı bir anlatımla yazmışsınız. Çok beğendim. Aynı anlatımı kitabınızı okurken de izlemiştim. Güçlü bir dile ve kaleme sahipsiniz. En içten dileklerimle kutluyor, bu güzel çalışmaların devamını temenni ediyorum.

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir