Çanakkale ve Kuraklık Konusu
Geçtiğimiz hafta içinde Troya Çevre Derneğinin yürüttüğü bir Avrupa Birliği projesi çerçevesinde sekiz farklı Avrupa ülkesinden çeşitli kurumlar Çanakkale’de idi. Üç gün boyunca özellikle Çanakkale üzerinden yenilenebilir enerji kaynaklarını ve tarım ilişkisini tartıştılar. İklim değişikliğine neden olan sera gazı salımlarını azaltmak için yenilenebilir enerjilere yatırım yapmak ve bunu özellikle tarım alanlarında kullanmayı tartıştıkları toplantılarda konu bu yıl yaşanan kuraklığa da geldi. Çanakkale tarımına olası etkileri ve hatta Assos çevresindeki portakal ve mandalina üretiminin bu yıl gördüğü zarar konuşuldu. Hatta bölge ziyaret edildi ve birebir görüşmeler de yapıldı. Yani herkes kuraklık gibi iklim değişikliğinin bir etkisi üzerine canlı örneklere bakarak yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeyi konuştu. Bunun için de farklı yöntemler ve yollar tartışıldı.
Tüm bunları anlatmama neden, bu sabah mailimde bulduğum Yeşiller Partisi üyesi Prof. Levent Kurnaz’ın yazısı oldu. İlk önce yazıyı sizlerle paylaşayım:
“Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın “Kuraklık nedeniyle elektrik ithal etmeyi düşünüyoruz” açıklaması üzerine Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun “Sıkıntı yok” açıklamaları insanların kafasında kuraklığın varlığı konusunda ciddi bir soru işareti yarattı. Hatta bu soru işareti üzerine CHP de, mecliste “Hanginize inanalım” diye soru önergesi verdi.Bu soru önergesi üzerine bugün Bakan Yıldız “aslında ikimiz de aynı şeyi söylüyoruz” diyerek kafaları daha da karıştırdı. Aslında bu karışıklığa geçmişte olduğu gibi bir de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker de görüş beyan ederek katılırsa durum olabilecek en karışık noktaya çıkmış olur. Ancak bakanların bu çelişkili açıklamaları hükümeti de rahatsız etmiş olacak ki bugün biraz daha uyumlu bir söyleme ulaşma çabası vardı.
Bizler her ne kadar arka planını bilmesek de kuraklık aslında bu üç bakanın da konusuna giriyor. Kuraklık önce meteorolojik kuraklık olarak başlıyor, yani yağan yağmur miktarı azalıyor. Bu Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün bağlı olduğu Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun görev alanına giriyor. Bu kuraklık uzun sürecek olursa ve sulama imkanları da yeterli olmazsa kuraklık tarım üretimini de etkileyerek tarımsal kuraklık halini alıyor ki bu da Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in sorumluluk alanı. Gene uzun süren kuraklık barajlardaki su seviyesini etkileyerek elektrik üretiminde azalmaya neden olursa bu da aslında Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın sorunu olmaya başlıyor.
Bu noktada iki önemli soru sormamız gerekiyor, ülkemizde kuraklık var mı ve bu kuraklık ne kadar zamandır sürüyor?
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı Standart Yağış İndeksi’ne göre son üç aylık dönemde ülkemizin %21.4’lük bölümü hafif kurak, %27’lik bölümü orta kurak, %9.3’lük bölümü şiddetli kurak, %8’lik bölümü çok şiddetli kurak ve %3.1’lik bölümü de olağanüstü kurak iklim şartları yaşıyor. Dolayısıyla Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre ülkemizin %68.8’lik bir bölüme bir seviyede kuraklıkla boğuşurken tartışmamız gereken kuraklığın varlığı değil ancak boyutu ve etkileri olabilir.
Gene Meteoroloji Genel Müdürlüğü ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü’nün ortak hazırladıkları Agrometrik Verim Tahmin Bülteni’ne göre 1 Ekim-31 Mart tarihleri arasında ülke genelinde yağışlar uzun yıllar ortalamalarına göre %28.1 oranında azalmış. Geçtiğimiz yıl ile kıyaslandığında ise azalma neredeyse %38. Özellikle kış aylarında beklenen yağışın gelmemesi buğday rekoltesinde önemli bir düşüş beklentisini de beraberinde getiriyor. Ülke genelinde buğday üretiminde beklenen verim kaybı şu an için %10.8. Raporda iller bazında bakıldığında Konya’da %32, Eskişehir’de %34 ve Kilis’de %64 verim kaybı öngörülüyor. Bu verim kaybının daha da artmaması için Mayıs ayında yağışların normal seviyelerde yağması gerekiyor. Mayıs ayında yağışların gene düşük seviyede seyretmesi yaz aylarında ülkemizde ciddi buğday ithalatı ihtiyacı doğmasına sebep olabilir.
Kuraklığın etkilediği bir başka alan da büyük şehirleri besleyen barajlardaki içme suyu miktarı. İSKİ verilerine göre (24 Nisan) İstanbul’daki barajların doluluk oranı sadece %31.37. Eğer suyu tasarruflu kullanmayacak olursak artan tüketim ve buharlaşma ile birlikte yaz aylarında ciddi su sıkıntısı içerisine giriyor olacağız.
İçme suyu barajlarındaki bu durum her şehirde kendisini aynı şekilde ortaya koymuyor. İstanbul barajlarının depolama kapasitesi 775 milyon m3 iken bu barajlarda sadece 240 milyon m3 su var. Ankara’nın 640 milyon m3‘lük kapasitesinin 345 milyon m3‘lük kısmı dolu. İzmir ise 270 milyon m3 kapasitesinin 219 milyon m3 ile doldurmaya yakın. Ama burada dikkat etmemiz gereken önemli konu şehirlerimizin nüfus/depolama oranları. Nüfusu İstanbul’un üçte biri civarındaki Ankara’nın içme suyu depolama kapasitesi İstanbul’a hayli yakın. Bu probleme bir de Marmara Bölgesi’ne düşen yağışın azalmasını da ekleyecek olursak uzun vadede İstanbul’un artmakta olan nüfusuna daha uzun süre içme suyu sağlayamayabileceği gibi bir sonuçla karşılaşıyoruz.
Son olarak Toprak, Su ve Enerji Çalışma Grubu’nun verilerine göre 23 Nisan itibariyle enerji üretiminde kullanılan barajlardaki doluluk oranları %51 seviyesinde. Bakan Yıldız’ın açıklamaları da aslında iki bakanın açıklamalarının örtüştüğü yönündeydi ki, haklılar. İki bakan da doluluk oranlarını benzer sayılarla ifade etti. Sadece bir bakan bunun yeterli, diğeri de yetersiz olduğu görüşünde, yani bardağın dolu tarafıyla boş tarafı problemi. Ama her iki bakanın da açıklamadıkları temel bilgi, enerji üretiminde kullanılan bu barajların geçen sene bugünlerde %74 dolu olduğuydu. Yani geçtiğimiz seneye oranla kuraklık barajlardaki su miktarını %31 azaltmış durumda. Bu da belki bu seneyi sorunsuz geçirmemize yeterli olabilir, ancak yaz sonunda barajlar neredeyse tamamen boşalmış olacağı için gelecek sonbahar ve kış yağış miktarları gene düşük seyredecek olursa 2015 yazında konuşacağımız esas konu siyaset olmayabilir.
Ülkemiz artan nüfusuyla her geçen gün su fakiri olmaya doğru hızla yol alıyor. Burada hepimize düşen ana görev ortada bir sorun yokmuşçasına kafamızı kuma gömmek değil, ortadaki problemin farkında olup el birliği ile çalışmak ve olabildiğince tasarruf etmektir. Gelecekte ülkemizi daha da kurak yıllar bekliyor.”
Bu yazı işte bana tüm il genelinde yaşanacak olan tarımsal kayıpların boyutlarını hatırlattı. Sadece bu yılı değil uzun vadeli düşünmeye başladığımızda ise, çok hızlı bir şekilde bu etkilerden kurtulmanın yolunu bulmamız gerekir. Bu amaçla yazının devamını haftaya bıraktım…
Oral Kaya Son Yazıları...
- 21/09/2020 Yeni bir süreçte yaşadığımız kentleri ve kendi geleceğimizi tekrar düşünmek ve yaratmak
- 15/05/2019 Bir Resmi Gazete Kararı ve Yok Edilen Enerji Kooperatifleri
- 29/11/2017 Neden Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri?
- 14/11/2017 COP23 Zirvesinde Ülkemizdeki Yerel Girişimleri Anlattık
- 28/06/2016 (Tüm Zorluklara Rağmen) Enerji Değişimi Yaşayan Ülkem
- 16/05/2016 Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri ile kırsaldan başlayan enerji devrimi
- 17/01/2016 Yenilenebilir Enerjide En Önde Yer Almak
- 31/12/2015 Sular Yükselince
- 19/11/2015 İklim Forumunda dert Dünyamızın geleceği idi
- 23/12/2014 Yenilenebilir Enerji Devrimi
Yorumlar...
Henüz yorum yok...