Kabe Kuşu / Karamık / Kuru Ekmek
İkindin sonraları gün akşama devrilirken, Yenice üzerine Kazdağlarından serin bir esinti gelir.
Gerçi bu yaz, iki gün çok sıcak oldu.
Diğer günler hep serin geçti, geçiyor.
Yaz gelmedi diyenler bile var.
Temmuz ayı içinde, akşamüzerleri hep yürüyüş yaptım.
Kendimi biraz fazla kaptırdım galiba.
Ağustosun ortası oldu. Ben hala, yürümeye devam ediyorum.
Bir gün hızımı alamadım. Saat 13te,Güneşin en tepede olduğu saatlerde düştüm yola.
Sırtımda, bir çanta.
Çantanın içine, (abartmıyorum) en kuru ekmekten ve de bir baş soğan koydum.
Su almadım. Yol boyu çeşme dolu.
Bir bıçak aldım.
Gerekli olabilecek, ufak tefek şeylerde koydum çantaya.
Gideceğim yer.
Doğduğum köy, Sofular Köyü.
13 km.
Sofular Köyüne ulaşmam için, önce Nevruz Köyünü geçmem lazım. Daha sonra da Bekten Köyünü geçeceğim. Bekten ile Sofular arası 4 km. kadar.
Yola çıktım. Yanımdan araçlar gelip geçiyor. Korna çalanlar, el edenler
Durup bin, diyenler.
Yapma Hoca! bu sıcakta olmaz böyle diyenler.
Elime çatamaklı bir sopa almışım. Musanın asası gibi.
Gerçekten insan tek başına yürürken çok düşünüyor. Çok hayaller kuruyor.
Yeniceden ayrıldıktan sonra, yol kenarında yeni yapılan bir çeşmenin önünde durdum.
Yeni yapılmış bir çeşme.
Çeşmenin arkasında küçük bir ev inşaatı var.
Ustalar çalışmakta.
Ben çeşmenin yapılış şekline bakarken, tavan kısmının sıvanmadığını, yan kenarlarının, Kale Bodur yapılmadığını fark ettim. Çeşmenin görünmeyen yan tarafında bir tangırtı oldu.
Bir işçi teneke içinde malasını temizliyor.
Kolay gelsin dediğimde
Aaaa! Usta benim okuma-yazma kursunda ders verdiğim bir abimiz.
Oooo hocam! Hoş geldin.
Hoş beş.
Bu çeşmenin tavanını sıvamamışsınız dedim.
Bekliyoruz, dedi.
Neyi
Kâbe kuşunu.
Kabe kuşu mu
He kırlangıç kuşu, İç tarafta yuvası var. Yavruları büyüsün, uçsunlar. Yuvayı o zaman yıkıp sıva yapacağız.
!!
Allahım! Şu güzelliğe bak. Şu ustaya bak. Bir kuşu bekliyor. Bu usta sadece bina yapmıyor. Bu usta, hâşâ kâinatın ustası sanki.
Elin oğlunun, sofrada beklemeye sabrı yok.
Bu yapılan güzel harekete ne demeli
Siz koyun adını.
İnsanların, yan baktın diye birbirini boğazladığı Dünyada, şu örnek davranışa bakın.
Çeşmenin başından ayrıldım.
Vurdum kendimi yola.
Yol yokuş.
Motor su kaynatmazsa iyi.
Kaynatmaz herhalde. Antrenmanlı, ne de olsa.
Hep aklımda, “usta ve Kâbe kuşu.”
Kuş yavrularının bir kusuru varmış. Kıçlarını yuvanın ağzından çıkarıp, duvarı kirletiyorlarmış. Ustada duvara çamur sürmüş, temizlemesi kolay oluyormuş.
Usta dedim;
İki küçük kuş için işini yarım bırakıyorsun. Yık yuvayı kopar kafalarını gitsin!
Hoca! Senin neye böyle dediğin biliyorum. Bu kuşlar var ya. Olmasınlar sinekler bizi yer bitirir. Kırlangıç kuşları havada sineklerle besleniyor. Hem biz yıkmaya değil, yapmaya geldik.
Tamam! Şaka yaptım şaka. Ne kadar doğru. Yıkmaya değil, yapmaya gelmek.
Yokuşun bitmesine az kaldı.
Yol kenarlarında karamıklar (böğürtlen) olmuş.
Duruyorum, karamıkların önünde.
Ellerime diken batırmadan atıştırıyorum.
Taksiler geçiyor yanımdan.
Düt dütüüüt.
Size de düt düt!
Umurumda değil.
Yokuşu tüketiyorum.
Atmacaları, seyrediyorum.
Ağustos Böceklerinden keman resitalleri dinliyorum.
Bazen solo bazen de tam orkestra çalıyorlar.
Bu Ağustos Böcekleri hava sıcaklığına göre şiddetini artırıyorlar seslerinin.
Dikkat ettim. Ege sahillerindeki, Ağustos Böcekleri daha canlı keman çalıyorlar.
Gökovada mesela.
Gökovadaki, Ağustos Böcekleri daha entelektüel demek ki.
Amcamın oğlu duruyor yanımda.
Bin amca!
Binmem.
Bir enişte geliyor. Hadi gel.
Gelmem.
Bir çeşme başında mola veriyorum.
Suyu güzel.
Su serpiyorum yüzüme, kollarıma.
Kuru ekmeği çentikliye çentikliye, soğanla yiyorum. Kuru ya ekmek!
Suyla yumuşatıyorum.
Gönül hattini bilsin.
Vuruyorum yine kendimi yola.
Köye yaklaşıyorum.
Bir tarlada, açılmış çukurun içinde bir adam çalışıyor. Elinde balyoz taş kırıyor.
Adamı tanıyorum. Adam tam 78 yaşında. O sıcakta, çeşme yapıyor.
Ben çalışmadan duramam, diyor.
Yaşın 78 olmuş. Sana içecek su mu yok diyorum.
Gülüyor.
Bir borudan su akmakta, bir sopanın ucunda bir tas asılı.
Doldurup, içiyorum bir tas suyu.
Soğuk.
Sanki dolaptan çıkmış gibi.
Çok güzel.
Ayrılıyorum, köylümden.
Köyün girişindeki mezarlığın yanından geçiyorum.
Bakıyorum tanıdıklarımın ölüm tarihlerine.
Hüzünleniyorum.
Pehlivanların pehlivanı, Afacan Dayı
Kurtuluş savaşı Gazisi, Altın Madalyalı Emin Dayım.
Bilgelerin bilgesi, Hanife Ninem
Köye ilk gramofonu ve radyoyu getiren, Rıza Dedem.
Ölüm var, bu güzel Dünyada ölüm.
Kuş yuvasını bozmayan usta da var.
Seksen yaşında çeşme yapan yaşlı adamda var.
Hiç işe yaramadığı halde yüz yaşına gelenler var.
Köyüme giriyorum.
Herkesin köyü gibi bir köy.
Hayvanlarla, insanların içi içe yaşadığı bir köy.
Her zaman kapıları açık.
Kilitsiz köy.
Açların ve açıkların olmadığı köy.
Zengini de yok. Fakiri de yok.
Ben geldim.
Hoş geldin.
Nasıl geldin
Yayan geldim.
Okula da, çok yayan gelip gitmişti bu çocuk.
O günler mi aklına geldi öğretmen
Geldi be Memet dayı geldi.
Aklıma neler geldi.
Neler geldi.
Bu yollarda neler var
Bir bilsen, Memet Dayı.
Bu yollar adamın aklını başına getiriyor.
Şuayip Odabaşı Son Yazıları...
- 08/01/2014 Bir Ankara / İki Gün / İki Lira
- 18/08/2013 Şakir Askan / Seni Sevmeyen Ölsün
- 18/07/2013 Birliği Bozan Birlik Kavgaları
- 05/07/2013 Zülfü Livaneli / Kepez Kayısı Şenliği
- 01/07/2013 Ucuz Hayatlar
- 24/06/2013 Ölüler Kenti Ozanı’na Mektuplar*
- 11/06/2013 Yenice’de Her Gün Doğa Yürüyüşü
- 27/05/2013 Kepez Güreşlerinin Sonrası
- 15/05/2013 Haydi Kepez’e Güreşlere Gelin
- 30/04/2013 Tostçular Çarşısı
Yorumlar...
Henüz yorum yok...