Ellerimdeki Nasır

Şuayip Odabaşı
07/01/2009

-Siz hiç, bir fabrikada çalıştınız mı?
Cevap veriyorum.
-Hayır, ben hiçbir fabrikada çalışmadım.
Ancak; ben fabrikaları çalıştıracak ve de hayat verecek “ham maddelerin” üretiminde çalıştım.
Bir tekstil fabrikasına iplik mi lazım? Ben iplik elde edilen pamuğun üretildiği ovalarda çalıştım.
Bir salça üreten fabrika mı var?
Ben domates ve biber yetiştirilen tarlalarda çalıştım.
Zeytinyağı üreten bir fabrikamı var?
Zeytin ağaçlarının altında ve üstünde, her kara zeytinde ben vardım.
**
Ben İzmir’i, Edremit’i, Karacabey’i, Edirne’yi çok iyi bilirim.
Herkesin denize girmek için gittiği, şimdilerde yazlık evlerin, Kazdağlarının doruklarına doğru merdiven dayadığı, zeytinlerin kesildiği, Altınoluk’a, Akçay’a, Küçükkuyu’ya, denize hoplamaya değil, zeytin toplamaya gittim.
Ben eğlenmek için, denize girmek için “Körfez” denilen bölgeye hiç gitmedim.
Bir bir zeytinleri toplayıp, altın rengi zeytinyağına dönüştüklerini görmeye gittim.
**
Benim öğrencilik yıllarım, ırgatlıkla geçti. Gençliğim parasız geçti ve bitti gitti.
70 li yılarda BMC kamyonun kasasında İzmir’in Çiğli ve Menemen ilçelerinin köylerine gidip çalışan.
On beş yaşında, sabahın çiyinde pamuk tarlasında yarı beline kadar ıslak ıslak pamuk toplayan.
İnek yemliklerini yatak yapan.
Çocuk uykularını, inek damlarında bırakan bendim.
Sivrisineklere yüzünü yedirmemek için ineklerin pisliğiyle duman yapıp yatan da bendim.
**
Adatepe’nin taş binalarında, burjuvalardan ders almadım.
Ben dersimi “zeytin ağaçlarının” dibinde aldım. Zeytin tanesine bakıp, ezberimi tam yaptım. Onun için zeytinin, “tadından çok acısını” severim.
Küçükkuyu, Adatepe’de milyon dolarlık evlerde yatmış, bir çocuktum ben.
Buz tutmuş zeytinleri, nasırlaşmış körpe elleri ile toplayan.
Denize ulaşmış, sahile vurmuş zeytinlerden para çıkarmaya çalışan.
Zeytinin karasına ve yağın sarısına doyamamış birisiyim ben.
Şimdilerde, Adatepe evleri binlerce dolarmış. Hilmi Yavuz, taş mektepte ders verirmiş. Umurumda değil.
Ben; şiir dersimi Nazım Hikmet’ten aldım.
Sabahattin Ali’den okudum hikâyemi.
Fakir Baykurt’tan küfür etmesini öğrendim.
Mehmet Başaran?dan zeytini kovalamayı.
Ali Erdin?den yoksulluğun nedenlerini ezber ettim.
**
Karacabey’de domates tarlalarında da ben vardım.
Gün boyu domates toplayıp, yoldan geçen arabalara el sallayan da bendim.
**
Edirne’de, İpsala?da pirinç tarlalarında da benim gençlik izlerim kaldı.
Çeltik patozunda, umutlarını ve de gençliğini toz duman savuranda bendim.
**
Adapazarı’nda fındık ile de tanıştım.
Herkes saçlarını savurup, “fındık kırarken” benim kırık hatıralarım kaldı, toplayamadığım?
Fındık ağaçlarının cılız gölgelerinde.
**
Nevruz Başı’nda çam fidanlarını da ben diktim.
Diktiğim fidanlar beni çok iyi tanırlar.
Bu dağlara yeşil mintanı diken de, giydiren de bendim.
**
Sofular Köyü?nün kıraç tarlalarına tütünü ben diktim.
Yaprak yaprak, duman duman efkâr biriktirip savurup,dağıtamayan bendim.
Ellerinin zifirini karpuz suyu ile yıkayan da bendim.
**
Buğday tarlalarında çok yattım.
Su yirimlerinin içinde yorgansız yatan.
Uykusunu yitirmiş kirli çocuk bendim?
Bendim demet arabasını deviren. Bendim buğday yığınlarını yıkan.
Otuz saat çalışan bendim, harman makinesinde.
Parmak araları delinip, irin toplayan çocuk bendim.
**
Yaz tatillerinde keçi güden de bendim.
Keçileri kaybeden de.
Bir ineğe bakamadığım için sopa yiyen.
Yırtık lastik pabuçları ile çoban çökerten dikenlerine kafa tutan da bendim.
**
Benim pilli arabam, kız kardeşimin pilli bebeği hiç olmadı.
Lokum sandığından arabamı ben kendim yaptım.
Kız kardeşimin bebeği, eski elbise parçalarındandı.
**
Köye gelen külüstür bir jipin ardına tutunup; binmeye çalışan, dişlerini kıran, burnu dağılan da bendim.
**
Ben hala gönlümde, o günlerden kalan acılarımın izlerini taşıyorum.
Ne zaman oynamaya hasret, çalışan bir çocuk görsem içim kanıyor.
Bugün ellerimde nasır görülmese de, siz görmeseniz de.
Ben nerede bir “üreten insan” görsem.
Kürek tutan, çapa sallayan?
Ellerimin nasırını, ta yüreğimde hissederim.
Sesimin ulaştığı her yere Haykırıyorum!
Ülkemin “üreten” çalışkan, onurlu insanları?
Evine, sofrasına “alınteri” taşıyan insanlar.
“Kolay gelsin.”

Filtreler:

Şuayip Odabaşı Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir