Günümüz Sanatına Farklı Disiplinlerden Bakışlar ve Yorumlar
Çanakkale Kültür ve Tarih Vakfı’nın düzenlediği “Günümüz Sanatına Farklı Disiplinlerden Bakışlar ve Yorumlar / Akdeniz Paradigmasının Bugünü” başlıklı panel 4 Mayıs 2013 Cumartesi günü saat 14.00’te Çanakkale Belediyesi Türkan Saylan Sosyal Tesisleri üst katında gerçekleşti. Geniş bir katılımla gerçekleşen panelin kolaylaştırıcılığını Mimar İsmail Erten yaparken Beral Madra, Osman Erden, Sedef Ecer ve Seyhan Boztepe yaptıkları konuşmalarla çağdaş sanatın dünyada ve Türkiye’deki gelişiminden küresel kültür sanayisine, insanlar üzerindeki değişime etkisinden demokrasi ile ilişkisine, Fransa’da tiyatro özelinde toplum ve sanat ilişkisinden Çanakkale’de çağdaş sanat alanında yapılan etkinliklere kadar birçok konu hakkında düşüncelerini ve deneyimlerini katılımcılarla paylaştı.
Türkiye’de çağdaş sanatın önde gelen isimlerinden sanat eleştirmeni ve küratör Beral Madra yaptığı konuşmada küresel kültür sanayisinden bahsederek günümüzde bilgiyi tamamıyla görsel malzemeden aldığımızı, çok geniş bir yelpazede bizlere sürekli olarak görsel malzeme sunulduğunu ve bu görsel malzeme içinden bizlerin dünya görüşü ayıklamamız gerektiğini, bunun kolay bir iş olmadığını ifade ederek küreselleşen dünyada bu görsel malzemenin savaş sanayi gibi dünyaya egemen olan büyük güçlerin elinde bulunduğunu, geniş kitlenin özel sektör çıkarları doğrultusunda medya desteğiyle tüketim kültürüne yönlendirildiğini, insanların ağırlıklı olarak tüketim ve kapitalizm açısından bilgilenmeye ve bu bilgileri içselleştirmeye zorlandığını belirtti. Görsel sanatların en önemli işlevinin de tam bu noktada başladığını söyleyen Madra, “Size sunulan ve boyun eğmeniz istenen bu görsel malzeme karşısında kendi düşünsel özgürlüğünüzü nasıl kazanacaksınız?” sorusunun belirleyici olduğunu, sanatçıların yaptıkları üretimlerin insanlarda eleştirel bir bakış geliştirerek; bu büyük verili görsel malzemeyle baş edebilme gücü kazandırdığını anlattı.
Küresel kültür sanayi içerisinde sanatın aslında başlı başına bir politika, bir siyasal bağlam oluşturduğunu söyleyen Beral Madra, sanat derken hakikati örten güzel manzara resimlerinden, çiçeklerden böceklerden değil; içeriğinde bir takım siyasal, kültürel, toplumsal, filozofik eleştirilerin olduğu sanat yapıtlarından söz ettiğinin altını çizdi. Bu yapıtların toplumların çeşitli kapitalist yöntemlerle uyuşmuş olan zihinsel süreçlerini tetiklemek, tüketim ve medya sistemiyle hesaplaşmak, siyasal erkin yozluklarını eleştirmek, insanlara direniş seçenekleri göstermek gibi bir bilinç yarattığına gönderme yapan Madra sanatçıların ya da sanat gruplarının görsel, işitsel, zihinsel malzeme ile geniş bir izleyici kitlesini etkilemek istediklerini ifade etti.
Yeni Bir Direniş İmkanı Olarak Sanat
Beral Madra, sanatçıların hangi kitleyi etkilemek istediklerinin de önemli bir soru olduğunu, Çanakkale Bienali‘ni kurarken bu soruyu sorarak başladıklarını söyledi. Sanatçının ana amacının ürettiği sanat yapıtlarının anında paraya dönmesi değil; ürettiği sanat yapıtlarının yaşadığı siyasal, coğrafi bölge içinde insanları bir biçimde etkilemesi ve insanların bakış açısını değiştirmesi olduğunu belirtti.
Toplumumuzda ana akım medyanın da etkisiyle yerel piyasa rakamlarının, sanat yapıtlarının yarattığı düşünsel yeniliklerden daha çok heyecan yarattığını, sanatçıların resimlerinin ne kadar yüksek fiyatla kimler tarafından alındığının haberleştirildiğini belirten Madra, toplumun, resimlerin kaça satıldığından çok, düşüncenin görsel yansıması olan resmin değerini ve etkisini, Modernizm ve sonrasında bireysel ve toplumsal zihin süreçlerini değiştirip değiştirmediğini, Türkiye’nin ortak kültür belleğini zenginleştiren bir malzeme olup olmadığını, sanatın ekonomideki payının ve anlamının ne olduğunu irdelemesi gerektiğini anlattı. Asıl meselenin neokapitalist süreç içinde, bu neokapitalist anlayışın kitleler üzerinde yarattığı etkiye karşı yeni bir direniş gücü sağlamak olduğuna değinen Beral Madra, sanat ve demokrasi ilişkisini de tartışmaya açtı. Madra, sanatın demokratik bir ortamda gelişebileceğini, baskıcı rejimlerde bunun gerçekleşmesinin son derece zor olduğunu ancak en baskıcı rejimlerde dahi sanatçıların eleştirel işler üreterek uluslararası sanat etkinliklerinde görünür olabildiklerini söyledi ve Mısır’da “Arap Baharı” adı verilen toplumsal hareketlerin gelişmesinde görsel sanatçıların da önemli bir payı olduğunu ekledi.
Kültür Sanayinde Avrupa ve ABD Modelleri
Sorular üzerine dünya kültür sanayinde Avrupa ve ABD olarak bilinen iki temel modelden bahseden Beral Madra, Avrupa modelinde devlet mekanizmalarından ve yerel yönetimlerden sağlanan kamusal paranın özel sektörün katılımı ve sivil toplumun katkısıyla birleşerek ülkelerindeki yaratıcı insanı ve yaratıcılık projelerini desteklemeyi hedeflediğini; ABD modelinde ise kamusal paranın olmadığını, kültür ve sanatın özel sektörün ve STK’ların sağladığı imkanlarla, büyük yatırımcıların desteğiyle geliştirildiğini, hedefin yine Avrupa’daki gibi yaratıcı insanı ve yaratıcılık projelerini desteklemek ve bu projelerin sürdürülebilir olması, sürekli yenilenebilir olması için destekler vermek olduğunu, demokratik ortamlarda paranın sanatın içeriğine karışmadığını belirtti.
Türkiye’de devletin ve özel sektörün parasının da sanatın içeriğine müdahale ettiğinin altını çizen Madra, sanki Türkiye’de gerçek anlamda bir kültür sanayi oluşuyormuş gibi bir yanılsama olduğunu ancak hakikatin hiçte böyle olmadığını çeşitli örneklerle dile getirdi. Beral Madra, Çanakkale’de, Sinop’ta Mardin’de yaptıkları sanat projelerinin, sanat üretiminin kitlelerle nasıl buluşması gerektiğine ilişkin modeller sunduğunu, sanatçıların ve sanat eleştirmenlerinin düşüncelerinin devlet ve sivil toplum tarafından dinlenerek dikkate alınması gerektiğini vurguladı.
Akdeniz Paradigması
Beral Madra Akdeniz Paradigmasının ne olduğu sorusu üzerine de “Neden Akdeniz’de bu kadar etkili olmaya çalışıyoruz? Çünkü 20. yy’daki sanatın ana damarlarının Akdeniz ülkelerinde geliştiğini görüyoruz. Mesela İtalya, Fransa, İspanya’da çok önemli sanat akımlarının geliştiğini görüyoruz. Akdeniz ülkelerindeki turizm ve kültür arasındaki ilişki bir şekilde kültür sanayi içinde büyük bir canlılık yaratıyor. Yani Akdeniz ülkelerinin turizm potansiyeli aynı zamanda çağdaş sanat üretimlerinin de geniş kitleler tarafından izlenebilmesine olanak tanıyor. Bu fırsatı çok iyi değerlendirmek gerekiyor.” dedi.
Osman Erden: Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği
Beral Madra’nın ardından söz alan Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği (AICA) Türkiye Şube Başkanı Osman Erden, 1950 yılında Unesco tarafından Paris’te kurulan ve 54 ülkede faaliyet gösteren, yaklaşık beş bin üyesi bulunan bir sivil toplum kuruluşu olan AICA’nın (International Association of Art Critics), Türkiye’deki ilk şubesini 1953 yılında açtığını, 12 Eylül 1980 darbesi ile kapatılan AICA Türkiye’nin, daha sonrasında Türkiye’de faaliyet alanı olmadığı için UNESCO tarafından da kapatıldığını, 2003 yılında Beral Madra’nın öncülüğünde yeniden yapılandırıldığını, sanat tarihi, kültür-sanat üretimi ve etkinlik alanlarında çalışan sanat eleştirmeni, küratör, sanat uzmanı 70 kadar üyeyle on yıldır faaliyetlerini sürdüklerini söyledi.
Türkiye’de Çağdaş Sanat
Osman Erden, Türkiye’de sanat derken cumhuriyetin kuruluşundan 1950’li 60’lı yıllara kadar tamamen devlet tarafından yönlendirilmiş bir alandan bahsettiklerini, çok partili dönemle birlikte devletin/kamunun öneminin yavaş yavaş azaldığını, özellikle 12 eylül darbesinden sonra ANAP iktidarıyla birlikte artık devletin/kamunun sanat alanından destekleme anlamında çekilmeye başladığını, onun yerini özel sermayenin almaya başladığını ifade etti.
Erden son 20-25 senelik süreç sonunda özellikle İstanbul merkezli çağdaş sanat ortamının artık neredeyse sadece özel sermaye tarafından şekillendirildiğini, bu özel sermayenin sanatı kullanarak kendi tahakkümünü daha güçlendirmeye çalıştığını, bugün Türkiye’de Anadolu’nun birçok yerine baktığımızda Anadolu halkının isyan ettiği hidroelektrik santrallerin bugün tamamiyle çağdaş sanatı yönlendiren büyük sermayeler tarafından işletildiğini veya inşa edileceğini belirtti. Erden, Türkiye’de son senelerde çağdaş sanat bu kadar gündemdeyken yine son bir kaç sene içerisinde galerilere baskınlar düzenlendiğine, sanatçıların şiddet gördüğüne, suikastlere uğradığına,Başbakanın heykel yıkılsın dediğinde sanat üretimi olan heykelin yıkılabildiğine değinerek; sanat ortamı ve çağdaş sanat üzerindeki yoğun baskılara dikkat çekti.
Türkiye’de çağdaş sanatın bu kadar gündemde olmakla birlikte zararsızlaştırılmaya çalıştırıldığına da değinen Osman Erden çağdaş sanatın içinin boşaltılmaya bağlamından koparılmaya uğraşıldığını ifade etti.
Türkiye’de Çağdaş Sanatın Öncüleri Kadınlar
Osman Erden Türkiye’de çağdaş sanatın tarihine baktığımızda Avrupa ve Amerikadan farklı olarak kadınların çağdaş sanatta daha çok öne çıktığını, Küratörlük denilen kavramın önemli olduğunu, küratörün denilen şeyin bir kavramı ortaya atan, o kavram çerçevesinde sergiyi oluşturan sanatçıları seçen bir kişi olduğunu belirterek, 1970’lerde avrupada çağdaş sanata dair ortaya çıkmış küratörlüğün Tükiyede ilk örneklerini Beral Madra’da gördüğümüzü söyledi . Çağdaş sanatın öncüleri içinde Altan Gürman’ın çok önemli olduğunu, bununla birlikte “çağdaş sanatın anneleri” denilen bir kavramın olduğunu, mesele Türkiye’de Gülsün Karamustafa, Füsun Onur, Canan Beykal gibi çağdaş sanatın öncüsü kadınların olduğunu vurguladı.
Sedef Ecer: Yazma İmkanı, Fransa’da Tiyatronun Özgürlüğü
Fransa’da yaşayan ve Fransızca yazan senarist ve oyun yazarı Sedef Ecer ise yaptığı konuşmada toplum ve sanat ilişkisinden yol çıkarak televizyon için yazdığında kendini özgür hissetmediğini, Fransa’da politika, cinsellik vb her konuda çok rahat ve sansürsüz bir yazma imkanının bulunduğunu ancak TV için yazdığımda neticede ekonomik bir sansür bulunduğunu ve yapımcıların yazdıklarınıza müdahale edebildiğini dile getirdi. Kendisini en özgür hissettiği alanın tiyatro olduğunu belirten Ecer, Fransa’da kamusal tiyatroların özel tiyatrolara nazaran genellikle daha kaliteli işler yaptıklarını, ekonomik beklentileri olmadığı için yazarların büyük bir rahatlık ve özgürlüğe sahip olduklarını söyledi. Fransızca olarak yazdığı birkaç eserin Türkiye’de istediği sertlikte oynanması halinde konularını ele alış biçimi nedeniyle çok büyük bir polemik yaratabileceğini, kendisini bir baskı ya da tehdit altında hissedebileceğini belirtti.
Çanakkale’de Sanat Projeleri
Son yıllarda kişisel ilişkileri vasıtasıyla Çanakkale’yi içeriden tanımaya başladığını söyleyen Sedef Ecer hem coğrafi hem tarihi hem de çağdaş yaşamıyla Çanakkale’nin kültürel olarak uluslararası anlamda yıldız bir kent olabileceğine inandığını ifade etti. Kadın ve göç konulu uluslararası bir projenin bir ayağının da Çanakkale’de gerçekleşeceğinin haberini veren Ecer, iki yıllık bir çalışma döneminin ardından Çanakkale’de kültür üretimlerinin sergilenebileceğini ve Çanakkale’de birçok uluslararası proje yapmak istediklerini de sözlerine ekledi.
Son konuşmacı olarak sözü alan, Çanakkale’de sanatla ilgili yapılan çalışmalardan bahseden Seyhan Boztepe katkı sunan tüm kişi ve kurumlara teşekkür ederek, yeni projelerle Çanakkale’de sanatın gelişmesi yönünde çabalarını sürdüreceklerini ifade etti.
Panelin ardından Solmaz Bulunday’ın kolaylaştırıcılığında bir forum gerçekleştirildi.
Yorumlar...
Henüz yorum yok...