Yaşam ile Ölüm Arasında
Yeni bir yıla girmeyi bahane gösterip çeşitli şekillerde eğlendik.
Gece yarısı takvimleri yırttık.
31 Aralık birden bire 1 Ocak oluverdi.
Yeni yıl geldi.
Eğlence; eski yılın son dakikalarıyla, yeni yılın ilk dakikalarında zirve yaptı.
Sınıfı geçenler tam geçtiler.
Sevgi hız sınırını aştı. Sevgililer sınıfı geçtiler.
Sevinç çığlıkları atıldı, yeni yıla girilirken.
Ne değişti?
Aslında çok şey değişti.
Aslında hiçbir şey değişmedi.
*
Çocuklar bir yaş daha büyüdü.
Tamam.
Büyükler bir yaş daha yaşlandı.
Tamam.
Yeni yıla girerken yeni doğan bebekler boy gösterdi televizyonlarda.
Sevinçlere sevinçler katıldı.
Sevinmek için, daha birçok bahaneler uyduruldu.
*
Ya bilmediğimiz, diğer bir çok olay / olaylar yeni yıla girerken.
İstemeden yaşamın dışına itilenler…
Hem de yeni bir yıla girmenin sınırında, istenmedik olaylarla yaşam sınırın dışına çıkıp gidenler.
Yeni yılı görmeden, bu Dünya’dan ayrılanlar…
Yeni yılın ilk dakikalarında;
Kaç kişi doğdu?
Kaç kişi öldü?
Kaç kişinin eğlencesi mateme dönüştü?
O ateşin içine düşenler biliyor bütün bu acıları.
Bir yanda kahkahalarla eğlencenin harmanında savrulurken birçok insan, birçok insanda matemin zemherisinde ağlıyordu, gidenlerin ardından.
*
Hayat; her zaman gülücükler dağıtmıyor insanlara.
Umulmadık bir yerde, umulmadık bir olayla ölümün soğuk eli “merhaba” diyor herhangi bir insana.
Gençmiş, çocukmuş, anneymiş, babaymış, hiç önemli değil.
Yaşlı, genç ayrımı yok.
Güzel, çirkin ayrımı yok.
Torpil yok.
*
Batman’da bir eve misafir olmuştuk, yıllar önce.
Evden cenaze çıktığını, bir çocuğun öldüğünü iki gün sonra öğrendik.
Ev sahibi nasılda gizlemişti bizden, olup biten her şeyi.
Belirli bir süre bilinmese de gizlense de ölümler, ışık hızıyla belli oluyor ölen.
*
Yeni yıl, herkese mutluluk, barış, sağlık gibi şeyleri getirmiyor aslında.
Dilekler, hayatın gerçekleriyle uyuşmuyor.
Ters yüz ediliveriyor bir insanın hayatı, beklenmedik bir dikkatsizlikle.
İnsan dikkatli olsa da, çürük olabiliyor tutunduğu şey.
Yılbaşı için çiçek satan karı koca evlerine dönerken, bir çöp kamyonunun çarpmasıyla ayrılırken hayattan, bir kız çocuğu geceyi bölmedi mi çığlıklarla?
*
Ben çok acılar gördüm.
Çok ölümler gördüm.
Yaşlı birisine, hiç üzülmedim öldüğünde.
Eceliyle öldü dedim.
Babam bile ölüme hazır olduğunu söyler bana.
“Seksen yaşıma girdim. Artık hayatın KDV’sini de tükettim” diye söyler. Beklenir bazen ölüm.
İnançlı insanların davranışı böyledir.
Ya zamansız ölümler?
Zamansız ölümler, genç ölümler hep üzer insanları.
*
Kepez’de yılbaşı eğlencesi sırasında ölen DJ Sercan’ın ölümü, beni etkileyen en dramatik ölümlerden birisidir.
O akşam erken gittim, Nuriye AK Caddesi’ne. Funda Arar, Ferdi Tayfur’un “Benim İçin Üzülme” şarkısını okumaktaydı.
Sahne ile ilgilenen şişmanca bir çocukla tanıştım. Tam 45 dakika konuştum kendisiyle. Gitarcı arkadaşlar da geldi. Ayaküstü müzikle ilgili bir sohbet yaptık. Sercan bir ara yeniden yanıma gelip, yaptığımız sohbeti destekleyen bir bilgi daha aktardı bana, “Bulutsuzluk Özlemi” solisti Nejat Yavaşoğulları’nın örnek alınması gereken bir sanatçı olduğundan bahsetti.
İlk grubun sahneye çıkma saati gelince, Sercan sahnede çalan müziği kesmeye gitti. Gurup sahne aldı. Şarkılar başladı. Saat 22.30’da grup sahneden indi.
Fasıl grubu sahnede hazırlık yaparken, sahnenin yan tarafında brandanın altında birisinin yattığını, bir müzisyen fark etmiş.
Sercan, sahneden düşüp başını yerdeki sert bir yere çarpmış. Bir saatten fazla yerde kalmış. Beyin kanaması geçirmiş. Orada bulunan doktorlar müdahale ettiler. Ne yazık ki, Sercan kurtarılamadı.
Sercan öldü.
Eğlence bitti.
Kim isterdi böyle bir olayı?
Kim isterdi Sercan’ın ölmesini?
Yeni tanıştığım bir genç adam, birkaç saat içinde ayrıldı gitti bu Dünya’dan.
Ben o genç insanı yeni tanımıştım.
Sevecen tavırlarıyla, yüzü gözümün içinde kalmıştı.
Sercan’ın öldüğü yerden ayrılıp eve gittiğimde, Sercan hep benimleydi.
Gece uyandım Sercan. Dışarı çıktım Sercan.
Ayakkabı giymeyi unutup, ev içi terliklerle yola çıkmışım.
Birkaç saat içinde genç bir insan kaybolup gitti.
Ben neyine güveneyim bu Dünya’nın?
*
Zor geldi bize bu ölüm.
Üzüldük.
Şarkı “Benim İçin Üzülme” dese de…
Üzülmemek kimin elinde?
Keşke olmasaydı, desek de faydası yok.
O gece grubun söylediği bir şarkı vardı ki, sanki ölüme meydan okuyordu.
“Kendime geldim geleli dostlar
Olamam kimseye düşman
Hiç şüphem yok kefenim sağlam
Coşarım ben bu akşam” (Duman grubunun şarkısı)
Bu şarkı çalarken Sercan, gitmişti bu Dünyadan.
*
Kaderin çizdiği çizgiyi kimse silemez.
Sercan’ın hayatı da bu silinmez çizginin akıbetidir.
Kaderden kimse kaçamaz.
Yollarda araçlar çarpışıp insanlar öldüğünde, sağ kalanlar korkmadan başka bir araçla yollarına devam ediyorlar.
Trafik kazası olur diye korkup, taksiye dolmuşa binmeyen bir insan gördünüz mü?.
Hayat, ölümle yan yana yoluna devam ediyor.
Sercan gitti.
Her şeye rağmen hayat devam ediyor.
Sercan, seni hiç unutmayacağım.
Yüzün donuk bir film gibi kaldı benliğimde.
Senden çok ders çıkaracağım.
Allah’tan rahmet diliyorum, Sercan’a.
Şuayip Odabaşı Son Yazıları...
- 08/01/2014 Bir Ankara / İki Gün / İki Lira
- 18/08/2013 Şakir Askan / Seni Sevmeyen Ölsün
- 18/07/2013 Birliği Bozan Birlik Kavgaları
- 05/07/2013 Zülfü Livaneli / Kepez Kayısı Şenliği
- 01/07/2013 Ucuz Hayatlar
- 24/06/2013 Ölüler Kenti Ozanı’na Mektuplar*
- 11/06/2013 Yenice’de Her Gün Doğa Yürüyüşü
- 27/05/2013 Kepez Güreşlerinin Sonrası
- 15/05/2013 Haydi Kepez’e Güreşlere Gelin
- 30/04/2013 Tostçular Çarşısı
Yorumlar...
Henüz yorum yok...