Cuma Pazarı
Pazarları hep sevmişimdir.
Haftanın yedinci günü olan “Pazar” değil.
Alış veriş yapılan “Pazar.”
Pazaryerinde gezmek hoşuma gider.
Bütün satıcılar sıralanırlar, satarlar mallarını.
Kimisi cırtlak cırtlak bağırır. Zanneder ki çok bağırırsam çok müşteri gelecek. Çok satacağım.
Yemezler.
Eskidenmiş o ayaklar.
Bağırmakla iş olsaydı, eşekler pazarcı olurdu.
Şimdi bağırmakta bir marifet yok. Basarlar cezayı.
Kimseyi rahatsız etmeden satacaksın malını.
Nasibini doğru bulacaksın.
Ben bağırıyor muyum pazar yerinde?
“Gelim gelin, paralarım gıcır gıcır. Getirin iyi sebzeyi meyveyi. Alın paramı” diye bağırıyor muyum?
Böyle bir şey yapsam, bana kesin “deli” derler.
Asla, bağıranı sevmem.
Gıdaklayan tavuklar hariç.
Yanından geçerken, bana, ona buna bağıran bir satıcıdan alışveriş yapmam.
Malın en iyisini satsa da şansı yoktur, benim yanımda.
Tezgâhındaki meyve ve sebzeleri öne iyileri arkaya kötüleri koyan satıcıları iyi bilirim. Tanırım, böyle uyanık geçinenleri.
Kırmızı şemsiye altından domates almam.
Artık işler eskisi gibi değil.
Tüketiciler, haklarını biliyorlar.
Hiç kimse güvenmediği malı almıyor.
Bir tezgâhtarda, bir müşteriyi, bir defa kandırırsınız.
Bu işin ikisi yok.
İkincide müşteri gelmez.
Kimileri tezgâhtan seçme hakkı verirken, kimisi tezgâha el sürdürmez.
Ben seçmem.
Beğenirsem alırım.
Satıcı beni katakulliye getirip kötü mal vermişse, bir daha tezgâhına uğramam.
Pazarları severim, her satıcıyı sevmek zorunda değilim.
*
Sizce, Çanakkale’de en hareketli pazar yeri neresi?
Bana göre, “Cuma Pazarı.”
Pazar yerinin bir düzeni var.
Aynı tür satıcılar hep bir arada.
Müşterilerin seçme hakkı var.
İnsanların ihtiyaçlarını karşılayacak her tür malı ve satıcıyı bulmak mümkün.
Zabıta ve emniyet güçleri tarafından gerekli güvenlik tedbirleri alınmış.
Çevreci bir yaklaşımla konuşacak olursam, pazar yerindeki çınar ağaçları bile bir başka güzel.
*
Pazar yerinde hiç alışveriş yapmasa bile, ara sıra gezmeli insan.
Üretilen ürünleri görmeli.
İnsanların evlerine ekmek götürmek için, neler yaptıklarını gözlemeli.
Gözleyin bak, hiç kimse şu kadar para kazandım demez.
Bugünde ekmek paramızı kazandık der.
Bereket okur satıcılar.
“Allah bereket versin” derler.
“İyi günlerde kullanın” derler.
“Afiyet olsun” derler.
Her yapılan iş, eve bir lokma ekmek götürmek içindir.
Bazı köylüler, kendi ürettiklerini satarlar.
Kimisi ormandan topladığını satar.
Kimisi alır satar. Ticaret yapar.
Alınteriyle gelir her şey sofraya.
İşte pazarlar, “alınterinin” satıldığı yerlerdir.
Nasırlı ellerin, şefkatini sergiledikleri yerlerdir.
Bunun yanında para harcayanlarda, en ucuz kaliteli malların peşinde koşarlar.
Satıcılarla alıcılar arasında, tatlı bir alışveriş ilişkisi sürer gider.
*
Ben bu “Cuma Pazarı’nı” sevdim.
Bir gün, pazarın girişinde yarım ekmek alacağım.
Peynirlerin satıldığı yerden başlayacağım, peynirlerin tadına bakmaya.
Çaktırmadan bir ekmek, bir peynir.
Bir yerden tek domates, birde salatalık. Hele birde, acı biber denk getirirsek…
Pazarın alt tarafına varınca, işlem tamam olur.
Akşam yemek yemeye, gerek kalmaz.
Kemal Sunal’ın bir filminde yaptığı gibi.
Pazar esnafı bana kızar mı, yoksa güler mi?
Denemek lazım.
*
Bizim ülkemizde bütün batı il ve ilçelerinde pazar yapılır, belirli günlerde.
Bazıları için, pazara gitmeden olmaz.
Genç kızlar, pazarda piyasa yaparlar. Delikanlılar da fiyaka yaparlar.
Bizim türkülerimizde vardır, pazarla ilgili.
“Alim gitme pazara
Uğratırlar nazara.
Alim öldü diyenler
Kendide girsin mezara” gibi.
“Pazarda bal var gelinim-Erzurum çarşı Pazar-Drama’nın içinde yaparlar pazar-” türküleri gibi.
Aklıma gelen türküler bunlar.
*
“Cuma Pazarı’nı” değerli kılan başka bir şeyse.
Otoparkı’nın olması.
Yap alışverişini, yükle aracına, yallah eve.
Pazaryeri, en sıcak günlerde bile serin bir yapıya sahip.
Pazarda, her keseye uygun, yiyecek ve giyecek var, demiştim..
Çeşit çeşit…
Kaliteli kalitesiz…
En önemlisi, ucuzluk var.
Her çeşit satıcısı…
Pilavcısı, simitçisi…
Lahmacuncusu…
Çantacısı…
…
“Yok yok” bu pazarda.
Sen paradan haber ver.
“Cuma Pazarı” Çanakkale’nin yükünü çeken tek yer bence.
Çanakkaleliler de pazarın hakkını veriyorlar.
Ben haftaya “yarım ekmekle, pazarın alt başına kadar bir yürüyüş eyleyeyim” diyorum.
Bakalım ne olacak?
Şuayip Odabaşı Son Yazıları...
- 08/01/2014 Bir Ankara / İki Gün / İki Lira
- 18/08/2013 Şakir Askan / Seni Sevmeyen Ölsün
- 18/07/2013 Birliği Bozan Birlik Kavgaları
- 05/07/2013 Zülfü Livaneli / Kepez Kayısı Şenliği
- 01/07/2013 Ucuz Hayatlar
- 24/06/2013 Ölüler Kenti Ozanı’na Mektuplar*
- 11/06/2013 Yenice’de Her Gün Doğa Yürüyüşü
- 27/05/2013 Kepez Güreşlerinin Sonrası
- 15/05/2013 Haydi Kepez’e Güreşlere Gelin
- 30/04/2013 Tostçular Çarşısı
Yorumlar...
Henüz yorum yok...