Muska Yazıcılar

Bizim memleket, acayip bir memleket.

Bu memleketin, acayip insan manzaraları hiç bitmez.

Çok eskilerde, bir insan yüksek tansiyondan felç olursa ?şeytan çarptı? derlermiş.

Felç geçirenin ağzı yamulup, peltek peltek konuşuyor ya.

Vurmuş şeytan, şöyle kuvvetlisinden bir yumruk, adamın ağzı yamulmuş.

Şeytanı gören adamın, aklı şaşmış. Bir tarafı tutmaz olmuş  korkudan, derlerde derler.

Uydurup uydurup söylerler.

Bilende konuşur, bilmeyende.

Herkeste inanır.

Durum bu durum.

Alın adamı, falan yerdeki hocaya götürüp okutun. ?Muska? yazdırıp boynuna asın.

Okunmuş su içirin.

Şunu yapın, bunu yapın.

Zavallı adam, cahillerin elinde bağıra bağıra ?mevta? olur.

Bilim var, fen var. Akıl var.

Kimin umurunda?

Şu şöyle demiş. Bu böyle demiş.

Şurda/burda derin bir hoca varmış. Nefesi kuvvetliymiş. Varmış, mış, muş?

Çevremdeki insanlardan, o kadar çok ?muska hikâyesi? dinledim ki.

Yenice?de bile, Sofular Köyü?nde bile muska yazıcıları vardı. Türkiye?nin dört yanından gelenler olurdu. Gelenlere bu hocalar, ?muska yazar mıydı, okur muydu,? bilmiyorum.

Köyümde, ?Habib Hoca? vardı. Eski bir ayakkabıyla, ?spastik özürlüleri? bile sıvazlardı. Okurdu, üflerdi. Vatandaş geldikçe, eski ayakkabı parlardı. Habib Hoca?yı çok iyi biliyorum.

Bu gün, durum farklı mı?

Bakın çevrenize anlarsınız.

Bu konuyu ispatlamak gibi bir iddiam ve çabam yok.

Bence değişen bir şey yok.

Şaşmamak elde değil.

MASANIN ALTINDAKİ ŞİFALI TOZLAR

(Bu olay gerçek)

Konya?da, Ermenek?te Sarıvadi Köyü?nde öğretmenlik yaptığım günler. (O zamanlar Ermenek Konya?nın ilçesiydi.)

Bir öğrencim, gece yarısı ?masa masa? diye bağırarak uyanmış.

Köy insanlarına, eğlence lazım. Hemen uydurmuşlar senaryoyu. Öğretmen Mustafa?nın başını sınıftaki masaya vurmuş. Bu nedenle Mustafa, ?masa masa? diye bağırıyormuş. Başka bir şey bildiği yokmuş.

Mustafa, kafayı sıyırmış.

?Masa, masa, masa, masa??

Çocuğun annesi bile bana demedik laf bırakmadı.

?Dayakçı öğretmene? çıktı adımız. ?Masacı öğretmen? diyende var

Kimse çocuğun derdi ile ilgilenmiyor. Herkesin derdi benim.

Yakalamışlar beni. Durmadan sallıyorlar.

Bir gün okulda, teneffüste Mustafa?nın ablasının sınıfa girdiğini söyledi çocuklar.

Koşarak girdim sınıfa. Mustafa?nın ablası öğretmen masasının altından aldığı tozları bir kâseye dolduruyor.

?Ne yapacaksın bu tozları?? Diye sordum.

Kızcağız korkuyla karışık;

?Bu tozları suyla karıştırıp hocaya okutacağız. Suyu Mustafa?ya içireceğiz. Mustafa iyileşecek.

Kan beynime sıçradı.

Kadını dışarı attım. Kâsenin içindekileri de döktüm.

Mustafa?nın biraz sözden anlayan bir abisi vardı. Onunla konuşup, Mustafa?yı doktora götürmesini istedim.

Doktora götürdüler.

Doktor, çocuğun ?bir olaydan çok korkarak bunalıma girdiğini? tespit etti.

Mustafa, köyde teneşire yatırılmış, üryan durumdaki bir cenazeye bakmıştı. Ölü birisini ilk defa gören Mustafa, o gece hastalanmıştı.

O günün gecesi haykırarak uyanan çocuk uçmuştu.

?Masa, masa? dediği ölünün yatırıldığı teneşir tahtasıydı.

Bir de babası, Mustafa?yı dövmüştü.

Mustafa?da, gribal bir enfeksiyonda vardı.

Hepsi birleşince, bizim Mustafa tırlatmıştı aklını.

Bana iftira atanları, hakkımda konuşanları merak ediyor musunuz?

Vallahi değmez.

Onları benim masamın altındaki toz değil, kimse iyileştiremez.

KÖPEĞE MUSKA

(Bu yazı uyduruk)

Doktora gitmek yerine muska yazdıranların sayısı çok bu memlekette.

Bizim insanımız, ruhsal bunalım geçiren hastalarına, modern tıpta derman aramak yerine, bir hocaya gidip sıvattırıverir hastalarını. Hastanın boynuna da bir muska asıverirler. Her şey olur biter.

Hele bizim memlekette; bırakın insanları, kaybolan keçi ve koyunları, kurt çakal yemesin diye bile muska yazılır. Muskanın yanında eşantiyon olarak, ?çakal ağzı? bağlamak için düğümlü okunmuş ip bile verilir.

Doktora gitmeyen yurdumun asil insanı, hayvanı hasta olunca da, veterinere götürmez.

Elinin altındaki bir derin nefesli hocaya, bir muska yazdırıverir. İşi kökünden halleder.

Bir köylünün, üç keçisi ile bir köpeği varmış. Bir gün köpeği hastalanmış. Köpeğin iyileşmesi için köydeki bir hocaya götürmüş.

Hoca, ?köpeğine bir dua yazıp muska yaparım. Asarsın köpeğin boynuna, köpek iyileşir? demiş. Köylü çok sevinmiş. ?Hay Allah senden razı olsun hocam? demeden, hoca lafı yetiştirmiş.

?Muska yazarım emme, karakeçini alırım.?

Keçi bulmak kolay, köpek bulmak zor. Tamam demiş köylü.

Hoca muskayı yazmış. Köpeğin boynuna asmış. Hoca da, taksinin bagajına koymuş keçiyi. Yallah eve. Hoca, eve iner inmez, keçiyi kesmiş. Koymuş büyük bir tencereye kaynatmaya başlamış.

Köylü, köpeğin boynuna muskayı asarken muska açılmış. Köylü açılan muskayı merak edip bakmış Muska, Arapça değil. Okumuş bir solukta.

Birde ne görsün. Muskada dua diye bir şey yok. Yazılan yazı ilginç.

?Göz diktim karakeçinin etine/Muska yazdım it oğlunun itine.

Köylünün tepesi akmış, doğal olarak. Köpeğe it diyen hoca, kendisini de it etmiş. O sinirle, bir solukta hocanın evini bulmuş. Hocadan keçiyi geri alacak. İcabında hocanın anasını da bel? Dalmış hocanın evine, selamsız sabahsız;

?Keçim nerde?? diye sormuş.

Durumu anlayan hoca, cevap vermiş.

Ah kardaşım ah! Geç kaldın geç.

Senin keçi ;?Arabadan indi/Tencereye bindi.?

!!?.

Köylü ne yaptı, bilmiyorum.

Köylü, kendi kendine şöyle bir muska yazıp boynuna asabilir.

?Yerler cahilin, enayinin malını/Boynuna asarlar, derisini nalını.?

Cahilliğin okulu yok.

*

MUSKANIN EN GÜZELİ

(Bu olay gerçek)

Dayımın lakabı, ?kasap.?

Kasaplıkla alakası yok. Otobüs işletmecisi. Öyle yollarda kaza yapıp, insanları öldürmedi. Öldürmedi de.

Lakabı kasap.

Aslında, bir tavuk bile kesemez.

Türk filmlerinde sesli ağlar dayım. Lakabı kasap.

?Çelişkiler ülkesinin? kasabı.

Taşımalı eğitim içinde okul çocuklarını hergün ilçe merkezindeki okula getirip götürüyor. İhalesini aldığı köy, kendi köyü ile ters bir yönde olduğundan, okul dönüşü köyde kalıyor. Sabah çocukları okula getiriyor. Sadece hafta sonraları köyüne dönüyor.

Neyse. Kasap hakkında birazcık bilgilendirdim sizi.

Bir gece köyde bir çocuk hasta oluyor. Çocuğun ateşi artmış. Uyandırıyorlar bizim kasabı.

Sür. Bizim dayı ilçedeki sağlık ocağına gidecek, direksiyonu kırıyor.

Adam, ?Sağlık ocağına değil, ? köyündeki hocaya gideceğiz? diyor.

Bizim kasap;

?Doktora gidelim. Doktor ateş düşürücü bir ilaç verir? dese de kâr etmiyor. Dinleyen yok.

Bizim kasap, otuz km. daha yol gidiyor.

Varıyorlar köye. Soruyorlar, ?nefesi kuvvetli? hocanın evini. Adam karısıyla, çocuğu alıp dalıyorlar hocanın evine.

Bizin dayı, dışarıda bekliyor.

Bir saat geçiyor. İki saat? Evden çıkan yok. Gecenin karanlığında hocanın evinden ince ince bir müzik sesi geliyor.

Bizim kasap, ışık olan pencereye sessizce yaklaşıp evin içine bakıyor. Hoca efendi, bir şeyler yazmakta. Teypten de şarkılar dinlemekte. Dönüyor otobüsün yanına.

Yarım saat sonra çıkıyor adam ve karısı. Kucaklarında çocuk. Çocuğun boynunda  bir muska.

Başlıyor köye dönüş.

Zaten çocuğun ateşi düşmüş. Soğuk otobüsün içinde, başka ne olabilir ki?

Kasabın gözü, ikide bir çocuğun boynundaki muskaya kayıyor.

Adama dönüp;

?Ne yazıyor acaba, muskanın içinde? diye soruyor.

Adamda cevap yok.

Dayım açıp okumayı teklif ediyor. Okuyalım ne yazıyorsa, başkalarına da veririz, sevap kazanırız diyor.

?Sevap? kelimesini duyan adam, kabul ediyor.

Açıyorlar muskayı.

Arapçada yazılmamış. Türkçe. Okuyorlar.

? Coşkun Sabah?tan dinlediniz. Baharı bekleyen kumrular gibi/sende beni bekle/Sakın unutma. Zeki Müren söylüyor. Şarkılar seni söyler/Dillerde nağme adın. Adnan Şenses söylüyor. Doldur be Meyhaneci. Mustafa Keser?den dinlediniz. Gözleri fettan güzel.?

Hoca efendi:

?Dinlediğim şarkılardan eyledim bir muska.

Bana ne, ister iyileşir isterse ölür hasta.?

Diye bir şeyler yazsaydı. Hoca efendi, şairmiş derdim.

*

YEŞİL BOYALI HOCA EVLERİ

(Bu olay gerçek)

Bizim köyde, oğlu ruhsal bunalım geçirmiş birisi, önceleri dermanı hocalarda aramış.

Kapısını çalmadığı, muska yazdırmadığı hoca kalmamış. Bütün çevre illeri dolaşmış.

Diyor ki;

?Eğer gittiğiniz hocanın evi, yeşil boyalı ise, o adamın Müslümanlıkla hiç alakası yok. Sahte hoca. Bu hocaların çoğu da, Fatiha bile okuyamaz.?

Vallahi ben bilemem. Ben İbram Dayı?nın yalancısıyım.

Anlatıyor İbram Dayı;

Komşu köyden, Kalınbacak Amet bana didi ki;

?Balıkesir?de falan yerdeki caminin alt yanında bi ?Arap Hoca? va. Una kit. Sen olanı (oğlanı) u iyileştiri.?

Gittim Balıkesir?e. Arap Hoci buldum.

?Taksinin girmici gada dar bir sokakta oturuyo. Eski bir evin avlusunda. Bi sürü insan sıri girmişle. Hepsi muska yazdırcek. Ben torpilli gittim. Sıra beklemeden, aldıla beni içeri.?

Eeee sonra İbram Aga;

?İçeri girdim. Bir garı ile gocası muska yazdırdıla, beşyüz lira verdile. Garı başka bi muska da yazdırdı. Beşyüz lira da verdile. ?Arap Hoca? denilen adam paraları masanın çekmecesine attıvedi. Adam pari vemicekti emme, garısı bırakmadı.?

Vaybe! Sonra.

?Ben hoca denilen adamı bi inceledim. Adamın başında, bir yem fabrikasının şapkası var. Bir de ceket var sırtında, kirden muşamba gibi olmuş. Leş gibi bi adam. Azıda yamık. Dişleri de yok. Kirli, pis bi adam. Bana galırsa, bu adamın okuması yazması da yok. Valla billa bu pis adam, fatihayı bilem okuyamaz. Adamın yanına girmiş bulunduk, bi kere. Dönemedik geri.?

Bana sordu;

?Senin derdin ne??

Dedim ki;

?Bende deli bir oğlan var. Eve girmiyo. Uyumuyo. Söz dinlemiyo.?

Dedi ki;

?Senin oğlana, üç muska yazacağız?

Hemen bi hesap ettim.?Üç muska, bin beş yüz lira.?Ah anasını bellediğimin herifi benden, bin beşyüz lira alacak. Yakacak beni, anasını şittirdiğimin çakalı..

Hoca bozuntusu, cebinden dokuz kâğıt çıkardı. Küçük küçük, şeker kâğıdı gibi. Üçünü bir araya getirdi bir muska yaptı. Üç muskayı hazırladı verdi.

Dedi ki;

?Muskanın birisini yemek pişirdiğiniz suya, İkincisini, çocuğun yıkandığı suya. Üçüncüyü de evin etrafında dökeceğiniz suyun içine koyacaksınız.?

Aldım muskaları. Attım cebe. Muska başına ellişer lira verdim. Hoca kabul etmedi. Hocam, pazarlık yok dedim. ?Allah rızası? için dedim. Elli lira daha ver dedi. Verdim.

Çıktım dışarı, bir gidiş gittim.

Bir sürü insan kapıda bekleşti kaldılar.

Anladım ki, ?bu iş boş iş.?

Boş iş.

Bu bir tuzak.

Açtım muskaları yazı yok. Hepsinde kalemle testere dişi gibi çizilmiş çizgiler var.

Sahte hocalar, ?almışlar ellerine birer testere? bizleri kesiyorlar.

İşte böyle öretmen.

Ha bak bi hoci daha gittim. ?Ben muska yazmam.?Allah rızası için senin çocuğa bir dua okuyuvereyim? dedi.

O hoca, iyi bir adamdı.

İyi gerçek hocalarla, sahteleri karıştırmamak lazım.

Lazım da! Bu sahtekârlar, Müslümanlığa zarar veriyorlar.

Bana göre, ?insanları gandırıyo hoca gılıklı adamla.?

*

?İbram Dayı?nın oğlu ne oldu acaba?? diye sorarsanız.

Söyleyeyim.

İstanbul?da tedavi gördü. İlaçlarını kullandı ve iyileşti.

Şimdi ne delilik var nede başka bir şey.

?Bu dalın uzmanı bir bayan doktor tedavi etti İsmet?i.?

İsmet, şimdi normal bir insan gibi sürdürüyor hayatını.

Hala bu memlekette, ?doktor gitmek yerine, birilerine muska yazdıran varsa,? işimiz çok zor.

?Denize düşen yılana sarılır? derler ya.

Boş söz

Yılana sarılmayın efendim!

Denize düştüğünüzde, yılana sarılmamak için ?yüzme öğrenmek? gerekir.

Yüzme öğrenin.

?En önemlisi, denize düşmemeyi öğrenmek.?

Öğrenen yok. Doğru öğreten de yok.

Denizde yılan yok.

Yüzme bilen hiç yok.

Yok işte.

Yokta, ?illaki bir yılan bulup? sarılıyoruz.

Yalan mı?

O yalan, bu yalan.

Fili yuttu, bir yılan.

Hangisi yalan?

Benim yazdıklarım mı?

Yılanın fili yutması mı?

?İnsanların inançlarını sömüren? bir yalan var.

Yalan mı?

Şuayip Odabaşı Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir