!f Kare: İstanbul’dan Canlı @Çanakkale
“!f2” için seçilen beş film, festivalin son üç günü olan 22-23-24 Şubat 2013 tarihlerinde, İstanbul ile aynı zamanda Ece Ayhan Sivil Girişimi’nin organizasyonuyla Çanakkale Yalı Hanı‘nda…
2013’te Festivalin Ruhu 31 Şehirde Yaşanıyor!
Türkiye’nin ilk ve tek bağımsız filmler festivali !f İstanbul, bu yıl dördüncü kez gerçekleştirilen !f2‘yle İstanbul ile eşzamanlı olarak Anadolu’da 26 şehrin yanı sıra Lefkoşa, Gümrü, Erivan, Kudüs ve Ramallah’daki izleyicilerle buluşuyor.
22-23-24 Şubat 2013 tarihlerinde Ece Ayhan Sivil Girişimi’nin organizasyonuyla Çanakkale Yalı Hanı’nda gösterime sunulacak olan bu yılki !f2 seçkisi, !f İstanbul’un 2013 programının farklı bölümlerinden seçilen şu filmlerden oluşuyor:
Program
22 Şubat 2013 Cuma
Saat: 19.00 – Rebelle / Savaş Cadısı
Bir kabus, iki hayal ve çok sayıda hayalet arasında sessizce gezinen, seyirciye dokunabilen bir film.
Burma’da yaşanan gerçek bir hikayeden ilham alan Savaş Cadısı’nın algılayabileceğimiz veya hayal edebileceğimiz hiç bir gerçeklikle ilgisi yok. On dört yaşındayken anne ve babasını öldürmeye zorlandıktan sonra çocuk asker olarak yetiştirilmek üzere kaçırılan Komona’nın hayatla ve yaşamla olan ilişkisi, Kim Nguyen’in ellerinde masalsı ve epik bir öyküye dönüşüyor. Bir tesadüf sonucu isyancıların uğurlu bir ‘Savaş Cadısı’ ilan ettiği Komona, hayaletler ve isyancılarla geçirdiği günlerden sonra ‘Sihirbaz’ isimli bir albino çocukla, esir tutulduğu kamptan kaçıyor. Öykünün tonu bu noktadan sonra değişmeye başlıyor ve film naif ve masalsı bir atmosfere bürünüyor. Bulunması neredeyse imkansız olan ‘beyaz horoz’un peşinden gizemli bir albino kasabasına kadar giden genç çift için aşk imkansız bir yolculuğa dönüşüyor.
23 Şubat 2013 Cumartesi
Saat: 13.00 – Stories We Tell / Anlattığımız Hikayeler
Kim demiş hikaye anlatıcılığı sona eriyor diye! Dünyanın en eğlenceli ama güvenilmez hikaye anlatıcılarıyla tanışmaya ne dersiniz? Sarah Polley, hem yönetmen hem de adeta bir detektif gibi kendi ailesini sorguya çekiyor. Geçmiş bilgi kırıntıları arasında kayboluyor, onları birbiriyle çarpıştırıyor. Bir süre sonra itirafların, gerçeklerin, aile hikayelerinin değişik bakış açılarından anlatılınca ne kadar farklılaştığını ortaya koyuyor. Bütün duyduklarımız başka yönlere doğru çatallanmaya başlıyor. Hayır, bu artık sıkılmaya başladığımız türden bir postmodern anlatı denemesi değil; aksine hakikatin ve belleğin kaypaklık anlarının yakalandığı oldukça yaratıcı ve inanılmaz etkileyici bir belgesel. Polley, özünde oldukça kişisel bir meseleden yola çıkıyor ama bunu kendi hikayelerimizin bizi birey ve aile olma yönünde nasıl şekillendirdiğini araştıran büyüleyici bir yolculuğa dönüştürüyor.
23 Şubat 2013 Cumartesi
Saat: 15.30 – We Are Legion: The Story of Hacktivists / Biz Birliğiz: Hacktivistlerin Hikayesi
Evet onlar bir birlik ve silahları çevrimiçi sivil itaatsizlik.
Hacktivistlerin Hikayesi bizi Anonim’in karmaşık kültürüne ve geçmişine, Christopher Pole’un 4chan web sitesini kurduğu yıllara götürüyor. Tom Cruise’un da yer aldığı bir Scientology videosu yayınladıklarında hayran kitlelerini ve ‘anonim’ ortaklarını epey arttırdılar. Ama asıl başarıyı Tunus’ta başlayan Arap baharında yakaladılar. Hükümet internet erişimini kesince, dünya olup bitenden 4chan hackerları sayesinde haberdar oldu. Üyeler, yazarlar, akademisyenler gibi pek çok kişiyle röportajlara yer veren belgeselde aslında bir grup afacanın yaramazlıklarının küresel bir harekete dönüşmesinin nefes kesici evrimi anlatılıyor. Bir nesil ergenin büyürken elde ettiği büyük başarının hikayesi.
24 Şubat 2013 Pazar
Saat: 13.00 – Benim Çocuğum
Homofobinin ve transfobinin karşısına çıkabilecek en güçlü, en sağlam direnişin sade ve içten bir anlatımı.
Benim Çocuğum bizi Türkiye’de beş farklı eve götürüyor. Anne-babaların gözünden, lezbiyen, gey, biseksüel ve trans çocuklarının hikayelerini dinliyoruz. Hikayeler, inkar, travma, çaresizlik, korku, utanma, kabullenme ve yeniden doğma gibi temalarda ortaklaşıyor. Bir anne çocuğuna zarar gelecek mi diye endişelenirken, bir diğeri trans kızına aldığı ilk sütyeni hatırlıyor. Bir büyükannenin “Bu iş Allah’tan mı?” diye soruşu var, Allah’tan olanı kabul etmeye hazır. Homofobik ve transfobik bir toplumda çocuklarını olduğu gibi kabul edebilmekle kalmayan bu ebeveynler, deneyimlerini paylaşırken, aktivist olmanın ne anlama geldiğini yeniden tanımlıyorlar. Gücünü anne babaların sevgisinden alan belgesel, homofobinin ve transfobinin karşısına çıkabilecek en güçlü, en sağlam direnişin sade ve içten bir anlatımı.
24 Şubat 2013 Pazar
Saat: 15.30 – The Act Of Killing / Öldürme Eylemi
Zulmün daha önce eşi benzeri görülmemiş, gerçeküstü ve kanınızı donduracak nitelikteki incelemesi.
Öldürme Eylemi, karaborsada sinema biletleri satan Anwar ve arkadaşlarının ufak ‘sinema çetesi’nin, daha sonra milyonlarca kişinin öldürülmesinden sorumlu paramiliter, aşırı sağcı bir örgüte dönüşmesini anlatıyor. Komünist olduğu varsayılan milyonlarca entelektüel ve Çinli azınlık 1965 yılında meydana gelen askeri darbe süresince grubun yaptığı katliamlar sonucunda yaşamlarını yitirir. Anwar, şimdilerde konforlu ve rahat bir yaşam sürmekte, örgütün kurucu rol modeli olmanın keyfini çıkarmaktadır. Film boyunca, Anwar ve arkadaşları yaptıkları katliamları bütün sıradanlığıyla anlatırken, diğer yandan da bu anları tüm tuhaflıklarıyla, çok sevdikleri eski Amerikan filmlerinden sahnelermiş gibi canlandırıyorlar. Öldürme Eylemi, insanlık suçlulularının, katillerin ve faillerin akıllarının işleyişine tanık olduğumuz tedirgin edici bir sinema deneyimi ve aynı zamanda kötülüğün bize tüm sıradanlığı ve yalınlığıyla göründüğü bir karabasan.
!f İstanbul: Neden bu Filmler?
Çünkü ‘olmaması gerekenler’le ‘olması gerekenler’ arasında hayat var, biz varız.
Bu yılki seçkimiz ilk bakışta karanlık gelebilir. Zira ‘Öldürme Eylemi’ ve ‘Savaş Cadısı’ öldürmenin ve ölümün en karanlık, kötülüğün en ağır anlarına işaret ediyorlar ve dünyayı ‘olmaması gerekenin yaşandığı bir yer’ olarak tanımlıyorlar.
Ama diğer yanda ‘Anlattığımız Hikayeler’ var. Yönetmen Sarah Polley bizi tüm samimiyetiyle kendi ailesine konuk ediyor ve kendimize anlattığımız hikayelerin ‘biz’ dediğimiz şeyi oluşturmada ne kadar önemli rol oynadığını son derece büyüleyici bir dille anlatıyor.
Ve tabii ? ‘Benim Çocuğum’, kimsenin sırt çeviremeyeceği sevgi hallerine odaklanıyor. Biz ekip olarak izlerken çok ağladık- ama üzüntüden değil, böyle bir filmin hayatı devşirebileceğine inandığımız için, bir filmin böylesine sade bir anlatımla ‘olmaması gereken’i, olması gerekene davet edebilecek kadar güçlü olduğunu gördüğümüz için.
Yorumlar...
Henüz yorum yok...