105 Yaşındaki Canlı Tarih Çanakkale Savaşını Anlatıyor

17 Mart 2011

Çanakkale’de yaşamını sürdüren 105 yaşındaki Niyazi Özkan, Çanakkale Savaşı sırasında yaşadıklarını halen unutamadığını belirterek, “Büyük zorluklar altında kurulan bu vatana gençlerimiz sahip çıksın” dedi.

Çanakkale merkeze bağlı Çıplak köyünde çiftçilik yaparak geçimini sağlayan ve dinç görünümü ile gençlere taş çıkaran 105 yaşındaki Niyazi Özkan, Çanakkale Savaşı sırasında 8-9 yaşlarında olduğunu belirterek, “O yıllar, gerçekten çok çileli yıllardı. Harp başladığı zaman ben 8-9 yaşlarındaydım. Halen o günler gözümün önünden gitmez. O zamanlar biz köyümüzde otururken Yunan askerleri geldi. Evlerimize girdiler. Burada bulunan adamlar bizim eşyalarımızı aldılar, arabalarla götürdüler. O sıralarda düşman askerlerine görünmemek için geceleri evlerde karartma yapılmaya başlandı. Köyde tellallar bağırıp geceleri ışıkları yakmamamızı istedi. Bizler de buna uyup ışıkları yakmadık. Top, tüfek sesleri halen kulaklarımda çınlıyor” ifadelerini kullandı.

“SAVAŞTA YARALANAN ASKERLERE SU VERDİM”
Savaş zamanında bir sabah erkenden kalktığında Truva yakınlarında bir asker gördüğünü belirten 105 yaşındaki canlı tarih Niyazi Özkan, “O tarihlerde bu bölgede oyun oynarken kağnı arabası ile gelen bir araç gördüm. İçinden bir asker indi. “Evlat bana bir su getirir misin?” dedi. Ben de hemen koşarak komşudan bir bardak su götürüp yaralı askere verdim. Asker bir eliyle yaralı olan karnını tutuyordu. Kendisine “Acımıyor mu?” dedim. Yere de kanlar damlıyordu. Bu sırada evimiz yola yakın olduğu için annem beni çağırarak eve gelmemi istedi. Ben ise yaralı askerlere su vermek için burada bekleyeceğimi söyledim. Gelenlere de sürekli su verdim” diye konuştu. Köylerinde bulunan bazı Rum çocukların savaş sırasında kendilerini keseceklerini söylediğini de belirten Niyazi Özkan, “Burada İstavro’nun benden birkaç yaş büyük kızı Vasisi vardı. O sırada kendisi bıçak biliyordu. O sırada bana sürekli, “Bu bıçak sizin” diyordu. Ben de “Bu bıçak bizim değil” dedim. Kız da sizi bununla keseceğiz” deyince çok korktum ve oradan kaçtım. O zamanlar gerçekten çok zor günler geçirdik” dedi.

“ARAÇ OLMADIĞI İÇİN ÇANAKKALE’YE MERKEPLERLE GİDERDİK”
Savaş sırasında köyden Çanakkale’ye ulaşmak için büyük zorluklar çektiklerini de belirten Niyazi Özkan, “Savaş yıllarında araç olmadığı için merkeple Çanakkale’ye gidebilmek için büyükannemle birlikte yola çıktık. Tabii o zamanlar araç yok. Çanakkale’ye ulaşabilmek için önce Kusköy’e gittik. Burada gece “Koca Zehra” denilen bir kişinin evinde kaldık. Gece orada konakladık. Sabah da Kepez üzerinden Çanakkale’ye ulaşmaya çalıştık. Yüksek bir kesimden Çanakkale Boğazı’nı gördüğümüzde sürü ile savaş gemisi vardı. Gözlerimize inanamadık. Her yer savaş gemisiydi. Çanakkale’nin girişinde ise iki tane İngiliz askeri vardı. Oraya iki tane tahta perde yapmışlar, bekliyorlardı. Bizi üzerimizi aradıktan sonra şehre soktular. Buradaki işlerimizi hallettikten sonra da tekrar merkeplerimizle zorlu bir yolculuktan sonra köyümüze geri döndük” dedi. Savaş sırasında ailesinin kendisine bir görev verdiğini de belirten Niyazi Özkan, “Köye yabancı birileri geldiğinde ben bunu eve haber veriyordum. Buraya İngilizlerle Yunanlılar arabalarla geldi. Bize koşu yaptırıp has ekmek verirlerdi. Bize daha yakın olabilmek için bunları yaparlardı” şeklinde konuştu.

“ATATÜRK’Ü İKİ KEZ YAKINDAN GÖRDÜM”
Canlı tarih Niyazi Özkan, Atatürk’ü iki kez yakından gördüğünü de belirterek, “O zamanlar gene küçüğüm. Ezine ilçesi yönünden Gökçalı köyünün bulunduğu yere Atatürk’ün geleceği söylendi. Hemen yol kenarına dizildik ve beklemeye başladık. Bir ciple geldi. Önünde büyük bir kafile vardı. Hepsi de subaydı. Eliyle subaylara kenara çekilmesini söyledi ve bize doğru ilerledi. Orada bir hoca vardı. Başında da sarık vardı. Bir süre kendisi ile konuştuktan sonra oradan ayrıldı. Atatürk’ü bir kez de İran Şahı Rıza Pehlevi geldiğinde Erenköy’de gördüm. Kalem gibi bir adamdı. Çok yakışıklıydı. Onu unutamam” dedi.
Savaş sırasında en çok bölgede bulunan çetelerin evleri yağmaladığını da belirten Niyazi Özkan, “O dönemde en çok çetelerden korkuyorduk. Gelip kadınları falan dağlara kaçırıyorlardı. Hatta benim de çok güzel bir halam vardı. Onu da biz kaçırmasınlar diye geceleri saklıyorduk. Hatta bazen beni bazen dövüyorlardı. Ben de onlara kızınca, “Halamı çetelere söyleyeceğim” diyordum. Onlar da bana 5 para veriyorlardı. Ben de onunla şeker falan alıyordum. Buna alıştığım için bana bir gün bir dayak attılar. Bir daha para istemedim” diye konuştu.

“ASKERLEMİZ YIRTILAN ELBİSELERİNİ İP OLMADIĞI İÇİN TELLE DİKERDİ”
Gençlerin bu vatanın nasıl kurulduğunu çok iyi bilmeleri gerektiğini de belirten Özkan, “Bizler o zamanlar ne çileler çektik bir bilseniz. Ayakta ayakkabı, üzerimizde elbise yoktu. Ayaklarımızda takunyalarla 15 yaşına kadar büyüdük. Askerlerimiz ip olmadığı için yırtılan elbiselerini telle dikerlerdi. Şimdi her şey modern. Gençlerimiz bu ülkenin kıymetini bilsin” dedi.
105 yaşına kadar yaşamasının en önemli faktörünün çok çalışıp az yemek olduğunu söyleyen Özkan, “Ben çok çalışıp az yemek yerim. Ayrıca çocukluğumdan bu yana çok yoğurt yiyorum. Bu kadar uzun yaşamamın sırrı da belki bu olabilir” dedi. Uzun bir yaşam süresinde 7 çocuğu ve 20’ye yakın torununun olduğunu belirten Özkan, “2 çocuğumuz maalesef hayatını kaybetti. Diğer çocuklarım ve torunlarım ile onların çocuklarını da görmek beni mutlu ediyor” açıklamasını yaptı.
Bu arada köylüler ise 105 yaşında olmasına rağmen geçmi’keple Çanakkale’ye gidebilmek iş dönemi çok net hatırlayan Niyazi Özkan’ın anlattıklarını dikkatle dinlediklerini belirterek, “O canlı bir tarih. 105 yaşında olmasına rağmen her şeyi hatırlıyor. Çanakkale Savaşı sırasında yaşananları, savaş dönemini bizlere tek tek anlatıyor. Kendisi ile gurur duyuyoruz” dedi.

İHA

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir